27 Kasım 2012 Salı

Meyve ve Sebzeleri Güvenle Tüketmenin Yolu!

Google Reader'da bloglar arasında gezinirken, sevgili Benden Bizden'in bu çok yararlı yazısına rastladım. İzniyle paylaşıyorum ve çok teşekkür ediyorum...

Kabuğuyla meyve-sebze tüketmek daha sağlıklı iken, kullanılan tarım ilaçları nedeniyle günümüzde bundan korkar olduk. Benden Bizden çok kolay, her evde bulunan malzemelerle bu zehirlerden nasıl kurtulacağımızın formulünü vermiş:

Bir bardak su
Bir bardak sirke
½ limon suyu
Bir tatlı kaşığı kabartma tozu


Bu karışımı ister spreyli bir şişeye koyup kabuklu meyvelerinizin -yıkandıktan sonra- üzerlerine sıkıp 5 dakika bekleterek afiyetle yiyin; isterseniz de marulunuzu, üzümünüzü bu karışımın içinde 5 dakika bekletip ondan sonra tüketin. İki yöntemle de, meyvelerin kabuğundaki zararlı maddelerden arındırmış olacaksınız.

Afiyet olsun!!!

23 Kasım 2012 Cuma

Büyüyünce Picasso Olacak!

Çınar bu yaşına kadar öyle çok "bana kağıt-boya kalemi verin, saatlerce oyalanayım" tadında çocuk olmadı. Annesi olarak defterler dolusu resim çizen, her türlü renkli kaleme aşkla bağlı bir insan olmama karşın, babasına çekmiş olduğu gerçeğini kabul edip çok da üstelemedim. Yalnızca, masasının üstünden resim defterini, boya kalemlerini eksit etmedim -umut fakirin ekmeği! Son iki aya kadar da, okuldan gelen aktivite doyasının içinde ufak bir kare kağıda paralel çizilmiş iki çizgi dışında bolca kağıt kesme çalışması oluyordu hep. Arada da, pastel boyalarla daha yoğun enine çizgiler çizdiği çalışmalarına coşku gösteriyorduk, o kadar.

Fakat son iki aydır, surata benzeyen resimler çıkıyor dosyasından. Hep "Kuzey'le yaptık" dediği için, yuvarlak kısmını Çınar çizmiş, göz-ağız gibi kısımları da Kuzey tamamlamış sanıyordum. Fakat bir yandan da, oldukça düzgün kalem tutmaya, kendi ismini yazmaya çalışmaya (henüz Da Vinci şifresi tadında ama), bazı rakamları yazmayı becermeye başlamasından ve arkadaşları geldiğinde tutkuyla kağıda bir şeyler çizmeye çalışmasından da, o resimleri kendisinin yaptığından şüphelenmiyor değildim. 

Da Vinci şifresi!

Geçen gece boş bir kağıt istedi, eline de tükenmez kalemi alıp "masasını almaya imkanımız olmadı, garibim böyle çalışıyor işte" dedirtecek tadda başladı bir şeyler yapmaya. Yaparken yaparken bir de ne göreyim... bayağı bayağı surat çizmiş, gözler, burun "delikleri", ağız... Tabii, her "çizdiği ilk yuvarlakla çocuğunun ressam olduğunu sanan" anne gibi, ben de aldım elime fotoğraf makinesini, çektim de çektim. Meğer çizdiği, Yürüyen Çınar kitabındaki "ağaç Çınar"mış. Bana kalırsa, benzedi de! 


Hani çok da coşku göstermeyeyim, dedim, ama yapamadım! Hemen duvara astık, kendisi de pek memnun oldu. 

Tavşan!

Dün yine bir resim yaptı, bu sefer de babasını "yürüyen Çınar'ın arkadaşı, orman başkanı Meşe" olarak çizdi. Onun fotoğrafını çekmedim; ama yürüyen Çınar tablosunun yanındaki yerini aldı çoktan! 

Hani ileride yavru ünlü bir ressam olur, bir Picasso olur; sonra annesi yeteneğini küçükken keşfedememiş demesinler diye bloga da yazayım dedim. Hem Picasso da torunlarına ne demiş?

Sizin gibi resim yapabilmek için 30 yılımı verdim!

Renkli, bol resimli, sanatlı günler dilerim :)

-----------------
NOT: Bir süredir, aslında blogda da paylaşmak amacıyl,a Instagram'da Çınar'ın her gece yatmadan okuduğu kitapları yayınlıyorum. Fakat, başka lüzumsuz işlerimden sıra yazmaya gelemedi. Takip etmek isterseniz, BURADAYIZ!

12 Kasım 2012 Pazartesi

Çınarosaurus

Çınar kendini bir süredir dinozor zannediyor. Prehistoryadan kalan bu yaratıklara çok fena sarmış durumda. Her aşk gibi bu da geçer diyor ve bekliyoruz. Ve fakat, geçen gün Mrs. Hilal'le aralarında geçen konuşmadan anladığımız kadarıyla, kendimizi de kandırıyor olabiliriz...

Zira, Mrs. Hilal, sınıfta sürekli kükrememesi için Çınar'a "sınıfta Çınar Çelik'sin, bahçede dinozor taklidi yapan Çınar Çelik olabilirsin" türünden telkinlerde bulunuyormuş. Bir gün yine böyle bir konuşmanın üstüne, sanırım bahçedelerken, "bak Çınar, işte burada dinozor taklidi yapan Çınar Çelik'sin" demiş. Çınar da Mrs. Hilal'e "tamam" dedikten sonra arkasını dönünce, yanındaki arkadaşına:

Ben aslında sınıfta Çınar Çelik taklidi yapan dinozorum...

deyivermiş!

Biz ev halkı olarak vazgeçtik artık kendisiyle laf yarışına girmekten; okuldakiler daha idealist yaklaşıyorlar tabii. Tüm öğretmenlerine hayırlı başarılar diliyoruz :)

Roaaaarrrrr!!!!!!!

NOT: 
Kostümü, bu diyolağu hiç bilmiyorken, bugünkü kostümlü parti için aldık. 
Dün üstünden çıkarmadı, sanırım bir süre ikinci derisi olacak...




NOT2: 
Kostümü www.partipazar.com sitesinden aldık. Salı akşamı sipariş verip perşembe elimde olmasını rica ettim. 
Hiç yıpratmadan zamanında gönderdiler. 
Çocuğumun mutluluğundaki payları için teşekkür ediyorum.



11 Kasım 2012 Pazar

Olmasaydın, Olmazdık!


Çok çok sevdiğim Antaşyalı canım arkadaşlarım Pınar ve Yasemin, ve onların baldan tatlı oğulları Efe ve Gazihan ile bugün Ata'mızı andık; kendisine bir kez daha teşekkür ettik...

Çınar'a "öldü/ölmek" kavramlarını anlatamıyorum. Kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyi, çocuğuma anlatmakta zorlanıyorum. Bu yüzden "Atatürk böyle güzel bir ülke var etmek için çok çalışmış, çok yorulmuş, bu yüzden de dinlenmek için çoook uzun bir uykuya dalmış" diyebiliyorum. Sürekli ne zaman uyanacağını, onu ne zaman görebileceğini soruyor dolayısıyla. Aslında bu ülkede severek, özgürce yapabildiğimiz her şeyi yaşadıkça, Ata'yı gördüğünü bilmiyor.


6 Kasım 2012 Salı

Elimizde Patlayan Yöntemler Serisi #1

Çocuk yetiştirirken kontrolü elde tutma ve krizleri önleme adına türlü kitapta türlü yöntemler geçer. Bu yöntemlerin hemen hepsi Amerika'dan ithaldir; çünkü kitaplar çeviridir. Çeviri olmasa bile, genelde kitap yazan pedagoglarımız da Amerika menşeili makalelere atıfta bulunduklarından durum çok değişmez. 

Bu yöntemleri uygulayıp da başarılı olan ebeveyn sayısı eminim çoktur; fakat bizim ailenin Türk genleri çok baskın ki devşirme yöntemler hep benim elimde patlıyor. Bu yazılara keşke daha önce başlasaydım, ortaya çok daha fazla yazı içeren bir seri çıkardı. Aklım başıma yeni geliyor. Bundan sonra, yaşadıkça yazıp buraya kaydedeceğim. Amacım eleştirmek değil, güldürmek. Hatta belki içlerinden bazılarını deneyen ve yararlanan olur, kim bilir...

Yöntem#1: Hareketinin sonuçlarını görmesini sağlayın

(Çınar azıttığı için kafasını duvara "çotank" diye çarpar ve ağlar. Bir süre geçip ağlaması durduktan sonra..)

Başak: Çınar'cım, ne yapmasaydın canın yanmazdı?
Çınar: Orada duvar olmasaydıııı!!!!!!!

Aslında yöntem güzel; ama çocuğu hazırcevap olmayan ebeveynlere öneriyorum! Esenkalın!

1 Kasım 2012 Perşembe

Nasıl Kriz Çıkarsam?

Çınar: Bizim arabamızda A var mı? (plakayı soruyor)
Başak: Var canım.
Ç: B var mı?
B: Var canım... Ahmet'in A'sı var, Başak'ın da B'si var.
Ç: Çınar'ın Ç'si yok mu?
B: (hah, aferin, herşeyin doğrusunu söyle Başak, bittik şu anda...) eee, şey, yok Çınar'cım...
Ç: Niye yok???
B: Eee, bu arabayı aldığımızda sen daha doğmamıştın, o yüzden biz de bilemedik, öyle oldu... (fırtına yaklaşıyor...)
Ç: (dudaklar düşer, titreyen bir sesle) anneyle baba beni seeeeevmiyoooo... böööğüüüüüüü (ağlama efekti)!!!!
B: (iç ses: nerden merak saldı bu harflere bilmem ki!!!) dış ses: Tamam Çınar'cım, Ç de yaparız arabanın plakasına...


Zeynep'in bugünkü yazısını okuyunca ben de bunu buraya yazayım, hem bu aralar halet-i ruhiyemizi özetlemiş olayım hem de blog bir silkelensin kendine gelsin dedim... 

Krizsiz günler diler, "terrible two, horrible three, f.cking four"dan başka "five" ile ilgili bir şey biliyorsanız hemen yorum kısmına yazmanızı rica ederim. Hayır, bir sene sonrası için boşuna ümitlenmeyelim :)