24 Ocak 2012 Salı

Oğlum Bu Nasıl Uyumak?

40 günlükten itibaren beşiğine sığmamaya başlamıştı Çınar; yatak odamız daha büyük beşiğe ya da park yatağa izin vermediğinden kendisini odasında yatırmaya başlamak zorunda kalmıştık.

9 aylıkken park yatağa sığmamaya başladı; seyahatlerde ya da anneanneye gittiğimizde yer yatağında yatırmamız gerekti hep.

18 aylıkken korumalı karyolası dar geldi bu sefer; yeni eve taşınacağız diye 20. ayını bekledik ve karyolanın parmaklıklarını çıkararak kendisini büyük yatağa geçirdik. 

Hayır, "iri" bir bebek olmasından değildi bu "kabına sığamamalar", "deli" bir bebek olmasındandı!

Hala da değişen bir şey yok... ikiz yatak mı alsak ne?


İkinci fotoğrafta minik adamı bulabildiniz mi? :) 

Hayır, her seferinde başının altına yastık olarak koyacak bir şeyleri nasıl buluyor, asıl onu merak ediyorum... 

Anne Olmak Demek...

...arabada giderken, yavrunun bu ara en sevdiği, ara ara mırıldandığı şarkı çalmaya başladığında radyonun sesini sonuna kadar açmak ve duygulanıp ağlamak demekmiş!




"pelaaa pelaaaa peladays! pelaaa pelaaaa peladays! pelaaa pelaaa peladays! oooo oo o oo...."

22 Ocak 2012 Pazar

Tam Sevdiğim Gibi Kış!

Bu sene kış tam sevdiğim gibi geçiyor: bol karlı! 

Yılbaşından beri neredeyse kar yağmayan haftasonumuz yok. Üç haftadır kar yerden kalkmadı. Ve bu çok hoşuma gidiyor. Okuyup da bana "deli" diyebilirsiniz; ama, ben her mevsimi kendisi gibi seviyorum. Sonbaharda bol yağmur yağmalı, kışın kar Mart ayına kadar yerden kalkmamalı. İlkbaharda bütün ağaçlar çiçek dolmalı ve hava beni ılık ılık sarmalı,yazın güneş yakmalı. Mevsimler böyle geçince mutlu oluyorum ben!

Bu sene de kış beni mutlu ediyor...


Ve tabii minik adamı da. O da annesi gibi kara, karda yuvarlanmaya, kartopu oynamaya ve kardan adam yapmaya bayılıyor!!


Tabii, eğer bugün kar yağışı yüzünden MTA Tabiat Tarihi Müzesine gidişimiz iptal olursa kar sevmeye devam eder mi emin değilim :)


Hmmm, bana benzediyse sevmeye devam eder bence!

Mutlu kışlar :)

20 Ocak 2012 Cuma

Gündemimiz Cansu!

Çınar okulda Montessori grubuna geçtiğinden beri yeni bir kankası var: Cansu. Cansu ondan (Ms. Züleyha'dan öğrendiğim kadarıyla) 1,5 yaş büyük tatlı bir kız çocuğu. Banu'nun da dediğine göre, Mira, Çınar ve Cansu iyi arkadaşlarmış... hatta "iyi bir üçlü" denebilirmiş.

Son bir aydır da bizim evde her gün Cansu'dan bahsediliyor. Geçen gün okulda Cansu ve Çınar çay partisi yapmışlar. Bizim okulda sınıfların önünde minik birer masa ve iki sandalye var. İsteyen çocuk, bir arkadaşını orada "özel zaman geçirmek ve sohbet etmek" için çay partisine davet edebiliyor. Artık kim kimi davet etti partiye onu bilmiyorum; ama, birlikte "çok sevdikleri çilekli çay"larını içip kurabiyelerini yemişler. Cansu öğlen uyumuyormuş; ama, uyku saatinin sonunda uyku odasına dalıp Çınar'ın giyinmesine yardımcı oluyormuş: tişörtünü tutuyormuş, kazağının çıtçıtlarını ilikliyormuş... 

Ben bu giyinme hikayesini duyunca, anlaşıldı, demiştim, arkadaşlıkla karışık bir abla ya da anne şefkati durumuyla karşı karşıyayız. Zira, Çınar sınıfın en miniği. Pek de yanılmamışım... bakınız geçen günkü anne-Çınar diyaloğu:

Çınar: Aneee, Cansu bana 'anneemm' diyoo... ne için annem diyo? O benim annem değil ki arkadaşım, sen benim annemsin!
Anne: Seni çok sevdiği için öyle diyordur, tatlım. Hem sen Cansu'dan biraz daha küçüksün ya...
Çınar: Çok seviyor di miee? Evet...

(Hem tembel hem gururlu erkek; kıza üstünü başını giydirmeyi bilir ama 'annem' deyince gurur yapar!)

Ve bunun akabinde dün aralarında geçen konuşma (kaynak Ms. Züleyha):

Çınar: Cansu, sen benim annem misin?
Cansu: Hayır arkadaşınım...
Çınar: hee, arkadaşımsın di miii?

(Devreleri yanan erkek...)

Ve bu sabah:

Çınar: Anne ben Cansu'yu kızdırdım. Bu yüzden o benim arkadaşım değilmiş artık!
Anne: Aaa, neden kızdırdın?
Çınar: Çünkü o beni kızdırdı!
Anne: Olsun annecim, bazen arkadaşlar birbirilerini kızdırabilirler. Ama sonra birbirlerini çok sevdikleri için yeniden arkadaş olurlar.
Çınar: Evet...

Ah bu erkek çocuklarının naifliği ve kız çocuklarının anaçlığı!!! Heyecanla bekliyorum yeni Cansu-Çınar diyaloglarını...

19 Ocak 2012 Perşembe

Buzda Yuvarlanma Şampiyonu!

Binbir Çiçek genç yetenekleri keşfetmeye devam ediyor!!! 

Bu seferki keşfi, buzda yuvarlanma şampiyonluğuna aday minik adam! BELPA Buz Pateni Sarayı'na bugün yapılan gezide, bizim minik adam buzdaki muhteşem yuvarlanma kabiliyetiyle eğitmenleri büyülemiş :)) 


Sakın dalga geçtiğimi sanmayın, Kanada'da bana buzda kaymayı öğreten arkadaşım "bu işin en önemli kısımlarından biri düzgün düşmeyi bilmektir" demişti. Oğlum da oradan başlamış, ne var yani? 


Hem bakın, ayakta durduğu da olmuş, umut var bence!


17 Ocak 2012 Salı

Eğitim Zaiyatı :)

Bugün bizim minik adam okuldan, parmağındaki kesiğe ve alnındaki mor baloncuğa eşlik eden iki kaza raporuyla geldi. 

Alındaki baloncuk tamamen "us duran çok yaşar" özlü sözünün (çok yaşa anneanneciğim) cuk oturduğu bir durum. Jimnastik salonunda koşarken kafasını duvara "gömmüş", tabir-i caizse. Kaza raporunda "oynuyordu" yazıyor. Ben biliyorum onun nasıl "oynadığını". Bir kere, koşarken önüne bakmazsan, yalnızca o baloncukla kurtardığına şükredersin!

Parmaktaki kesik ise "portakal sıkma çalışması"ndan. Bizim okulun değişik "aktiviteleri" var. Çocuklara "atık pet şişelerden kardanadam" tarzı sanatsal etkinlikler yerine, evde anne-babalarının işine yarayacakları aktiviteler yaptırmayı tercih ediyorlar: araba yıkamak, ekmek/portakal/elma (her biri bir seviye) kesmek, sarma sarmak, mantı bükmek (gerçekten!) bunlardan bir kısmı. İşin doğrusu, ben bayılıyorum buna! Hem ileride hafifleyecek iş yükümü (zaten beceremiyorum yemek yapmayı, devrederim mutfağı Çınar'a, keser, doğrar, sarar, büker, pişirir...) hem de onların gerçek hayat deneyimi kazandıklarını ve "bir şey başardıkları" hissini aldıklarını düşününce nasıl olmayayım ki!

Eh, tabii ki, kör sayılacak bıçakla da olsa bir şeyler yapılınca, ufak tefek kesikler olağan. İşin aslı, Çınar'ın eve geldiğinde "dik-latli olmadığım için pootakal çalışmasında palmağım kesildi" demesi bile onun için büyük ve önemli bir deneyim. Daha önceden korkusuzca üstüne atlayabileceği bıçakların canını acıtabileceğini kontrollü bir biçimde öğrenmiş oldu.

İlgililere not: Dinozorlu yara bandı Rossmann'dan, Altapharma marka :)

Olay raporu: "kanama durduruldu" kısmına hep birlikte çok güldük :)

Zaten ne demiş ünlü çizgi filmi düşünürü Kayıp Balık Nemo'nun Dory'si:

Çocuğunun başına kötü bir şey gelmesine izin vermezsen,
hiçbir şey gelmesine izin vermemiş olursun!

İyi şeylerin de... 

Anne olarak kendime notlar...

1- En küçük yaşından itibaren çocuğa sevgiyle birlikte özgüven vereceksin. Sorumluluk vereceksin... Onun herhangi bir işi "yapamayacağını" asla düşünmeyeceksin! Tam tersine, her şeyi yapmaya muktedir olduğunu düşünüp bunu göstermesine imkan vereceksin...


2- Günü/anı kurtarmayacaksın! Çok uğraşman gerekse de, bir işin/hareketin doğrusu neyse onun yapılmasını sağlayacaksın! İsterse ağlasın bağırsın, isterse bunalıma girip kendini kapatsın...


3- Yaşı kaç olursa olsun, yanlış hareketinde, hatasını konuşup o yanlışla ilgili yaptırım uygulayacaksın! Yanlış yaptığı şeyin sorumluluğunu almayı, sonuçlarını yaşamayı öğreteceksin! Onun yerine sonucunu yaşamayı kabullenmeyeceksin! 


4- Tutarlı olacaksın! İşine geldiği zaman "evet"lerin hayır, işine geldiği zaman "hayır"ların "evet" olmayacak...


5- İstemeden, sormadan yardım etmeyeceksin! Belki, yardım etmeyi teklif edebilirsin...


Ve burası da oğluma not:


Tabii, çocuk dediğin de azıcık vefalı olacak. Elini vicdanına bir koyup düşünecek, bana bu kadar imkan sunuyorlar, ben ne yapıyorum bütün bunların karşılığında, diyecek... Bir teşekkürü borç görmeyecek...


Bakalım ben ne kadarını başarabileceğim... Bakalım zaman bize neler getirecek?...

12 Ocak 2012 Perşembe

Bilinçli Taksir

Anneanne: Çınar, kırmızı ışıkta araba geçerse ne olur?
Çınar: Biliinci taksil (bilinçli taksir)!
Anne: Naassııı yani????!!!!

Şöyle efendim :)

Çınar ve anneanne taksiyle okuldan eve dönerken Çınar 5 dakikalık yol boyunca 1 saniye olsun susmaz. O olursa n'oolur, bu olursa n'oolur, araba kırmızı ışıkta geçerse n'oolur... Anneanne de en son fenalık geçirip "ben şunu bir kilitleyeyim" diye düşünür ve "araba kırmızı ışıkta geçerse bilinçli taksir olur Çınar'cım" der. Bizimki, kilitlenmekten ziyade "Nee, ne olur? Bir daha söyle..." diyerek olaya balıklama dalar.

Ve sonuç: yukarıdaki diyalog!

Papağan gibi ezberlemiş olmaktan ziyade, "Bilinçli taksir ne zaman olur Çınar'cım?" diye tersini sorduğumuzda da "alabalaa kıımızı ışıkta geçeeleese oluu" yanıtını verebiliyor.

Biz bu arkadaşın göbeğini boşuna Yargıtay'ın bahçesine gömmemişiz, onu anlamış olduk böylece! Hukuki yardıma ihtiyaç duyarsanız, Çınar Hukuk Bürosuna bekleriz :)

11 Ocak 2012 Çarşamba

Browni'den Hediye Çekilişi!

Ne zamandır minik adamın bloguna güzel bir header (başlık resmi) tasarlayayım istiyorum; gelin görün ki, öyle bir yeteneğim yok! Ancak üstte gördüğünüz gibi olabiliyor...

Aslında, bu işi çok güzel yapan insanlar var... son zamanlarda, o yaratıcı kişiliklerden biriyle irtibata geçmeye niyetlenmiştim ki karşıma bu çekiliş çıktı! Eh, belki de şans benden yanadır, kimbilir?



Browni çekilişiyle ilgili bilgi için TIK TIK :)

Herkese -ama en çok bana- bol şans :)

9 Ocak 2012 Pazartesi

Yılbaşı Albümü

2012'ye hoşgeldin derken,

Önce ağacımızı süsledik güzelce...

"Nuyel Baba"sız olmazdı...

Ya da, minik bir kar küresiz... "Bu sene çok kar yağmasını" dileyerek astık; kabul edildi gibi :)

Hediyelerimiz de yığdık ağacımızın altına... "Nuyel Baba" fazla mesai yaptı bu sene!

Kartsız hediye sevmem ben! O hediyeyi aldığım kişi için hissettiğim neyse yazmalıyım. O hediyeyi "gerçekten" yürekten verdiğimi hissettirmeliyim... Bu sene kendim hazırladım hediye kartlarını. Biraz acemi işi oldu, seneye daha iyi olacağım!

Gecemizi şenlendirecek miniklerin coşkusunu arttırmak için iki ufak sürpriz hazırladık. Bu şapkalar ilk sürprizleri...

Acemi işi bu zencefilli kurabiye ev de ikinci sürprizleri :) Tabii ki ilkinden daha çok coşku gördü kendisi!

Son olarak soframızı da kurduk...

Ve bu üç şekerleme tadında geçmesi umuduyla, yeni yılı kucakladık!!!