Ön Not: Bu uzun bir yazı... uzun ve güzel bir günün, uzuuunca bir anısı...
İtiraf ediyorum, benim yüzümden oldu...
Her organizasyonda olmak istiyorum, her buluşmada, her etkinlikte...
Amerika'dan Evren geldi. Ankara'ya gelemeyeceği kesin... İstanbullu kıpırlar kıpır kıpır... Eksik kalmamam lazım! Dedim ki "Ortada buluşalım, Ankara'dakiler de gelebilsin!" İstanbullu kıpırlar hakikaten kıpırmış, Esra Özlem bir organizasyon yaptı hemen, Neşe yeri ayarladı, 17 aile (Ankara'dan 3, Adapazarı'ndan 1, İzmit'ten 1, kaanlar İstanbul'dan olmak üzere -yanılmıyorsam) kendimizi geçen pazar Sapanca'da bulduk! Hem de taşındığımız haftasonu!
Ara Not: Annem sağolsun, "siz gidin kızım, zaten cuma taşınacaksınız, biz evi yerleştiririz" dedi. Hayır, diyemeyeceğim bir teklifti! "Otur oturduğun yerde Başak" deneceğine emin olan Ahmet şaştı kaldı bu işe :) Annem, iyi ki varsın!
Evren ve Tan kuzusunun da bizimle gelmesiyle yol keyfimiz ikiye katlandı! Yolculuk sırasında Evren'ciğimin katlanmış mıdır, onu tam kestiremiyorum :) Zira kendisi iki oto koltuğu arasına sığmak suretiyle 3 saat yolu gitti ve de geldi. Gidişte çocuklar uyusun da orda huysuzlanmasınlar diye ninni/şarkı söyledi, dönüşte de uyumasınlar diye yapmadığı şebeklik kalmadı :) Sağolsun, varolsun! Gidişte önce Tan teslim oldu uykuya, Çınar direndi... direnirken (ciyaklamak suretiyle) Tan'ı uyandırdı ve hemen ardından pili bitti ve sızdı!
Sapanca'ya vardığımızda Çınar hala uyuyordu; başına babasını nöbetçi diktim ve (gerçekten kendisi gönüllü olarak kaldı) bu sayede, herkesle tanışma ve bebişleri sakin kafayla sıkıştırma imkanım oldu :) Ama itiraf edeyim -orada da ettim zaten- Çınar ortada olmadığı zaman kendimi boşlukta gibi hissettim -hissediyorum. Zaten pek kimsenin benimle ilgilendiği yoktu, herkes "aaaaa ama Çınar ne zaman uyanacak, olmaz ki amaaaa" deyip durdu -alacağınız olsun! Neyse ki Çınar'ın uykusu uzun sürmedi, yarım saat sonra uyandı ve yerine oturmamacasına ortalığı keşfetmeye başladı!
Ben "yaşasın, çocuk parkı masalara gölden daha yakın, uzunca bir süre gölü fark etmez sanırım" diye düşünürken bizimkini su çağırdı resmen, soluğu göl kenarında aldık! Göle düşme çabaları sonuç vermeyince (!) ördeklere baktık. Pek hoşuna gitti ördekler yavrumun. Sayelerinde "gölde çocukların değil, ördeklerin yüzeceğini, girmemesi gerektiğini" daha rahat anlatabildim :) Allahtan göl kenarında ayaklarını çırpan bir kısım arkadaşını görmedi. Görseydi kendisini Sapanca'dan ayırmamız mümkün olmazdı zira.
Sol üst, Ördekler yoook, Sağ alt: sevgili ördekler, Sağ/sol üst/alt: Özge ve Elif Teyzeler'i oğlumu mıncırırken, kendisi "beni mıncırın" diye gözlerinin içine bakarken...
Etraf o kadar cazipti ki Çınar için, öğle yemeğini başarıyla yedirmemiz mümkün olmadı -ki mönüde bayıldığı köfte-pilav ikilisi vardı! Yemedi, su dolu tasta oynarken annesi tavuklu domatesli şehriye çorbasını içirdi -kakaladı desek daha doğru olacak! Gölden, etraftan, sağdan soldan biraz hevesini alınca da usul usul ortada oynayan diğer çocukların yanına yanaştı, Aylin'in ayaklarını merak etti, TülinSu'yla su içme yarışı yaptı (önce Çınar Aylin'in suluğundan içti, sonra TülinSu'nun, sonra Aylin'in suluğunu TülinSu aldı, Çınar da TülinSu'nunkine terfi etti... herşeylerini paylaştılar -mikroplarını bile :>), sonra da hamaktaki Gülce'nin yanında yanaştı, bir süre birlikte keyif yaptılar!
Sol üst: Ilgaz Abi bebeleri eğlendiriyor (gibi), Sağ üst: bebekler Ekin ve Ece, Alt: oyun zamanı! Sol altta, sapsarı kafalı çocuk hemşehrim Ata :)
Sol üst: Ada sızdı sızacak (-tı, ama sonra "uyandım!" demiş ve kalkmış), Sol alt: Gülce ve Çınar'ın hamak keyfi, Sağ alt: hamakta üç fıstık, Ada, Gülce, TülinSu, Sağ üst: saldım çayıra...
Gülce kız hamakta sızdı ama bizimki şarj oldu resmen. Soluğu çocuk parkında aldık! Ben "iyi ki salıncaklar korumalı değil, saatlerce sallanamaz" derken yine beklenmedik bir şey oldu ve salıncağa binmeye yeltenmedi bile! Öyle eğlenceli bir kaydırak vardı ki, tünelli münelli, merdiven çıkmak, tünelden geçmek, ceeee yapıp kaymak daha cazip geldi! Zaten sevmiyorum salıncak olayını! Ne o öyle, saatlerce sallan sallan sallan (ve salla salla salla tabii). Bizimki koca popoyu kaldırıp da kaydırağın tepesine varana kadar önünden "fırtıp" kayan Yiğit'e biraz sinirlendiyse de (sağ elini havaya kaldırıp "gııhhhaaaaaa" şeklinde bağırmak suretiyle) herhangi bir münferit olay yaşanmadı parkta da! Zaten, ben hayatımda bu kadar uyumlu çocuğu bir arada gördüğümü hatırlamıyorum! Tabii ki çekişmeler oldu: İrem ve Çınar arasında top yüzünden, Yiğit ve Çınar arasında kaydırak sırası ve Yiğit'in çorapları yüzünden, Çınar ve Ata arasında oyuncak arabalar yüzünden (hehe, hep başrolde benim oğlum olmasının nedeni benim hep Çınar'ın yanında bulunmuş olmamdır herhalde, değil mi, yoksa başka çekişen ikililer de vardır, değil mi???)... Ama hiç birbirini iten, birbirine zarar veren, bilerek anlamsızca hareket eden çocuk yoktu ortada! Ki, yaşları 2 ay ile 3 yaş arası değişen, ortalama yaşı 1.5-2 olan 17 çocuktan bahsediyorum!
Üst taraf: kaydırak ekibi -Ada (kaymak üzere), Defne, Yiğit, Çınar, Alt taraf: kaydıraktan kayan Çınar, Yiğit'in çoraplarını alıp kaçan Çınar ve kovalayan Yiğit, bir köprüde karşılaşmış inatçı iki keçi -keçiler Mine'nin Ada'sı ve Çınar
Kaymayanı kaydırırlar :) from Basak Celik on Vimeo.
Bu kadar çok ve küçük çocuğun hiçbir arıza çıkarmadan bir arada bulunabilmelerinin nedeni kesinlikle aileleriydi bana göre! Hepsi değişik karakterde çocuklardı çünkü, gözlemleyebildiğim kadarıyla. Ama aileler... hepsinin ortak bir yanı vardı: sabırlı, hoşgörülü, nasıl davranması gerektiğini iyi bilen, çocukları boş yere germeyen, anlayışlı, fedakar, mutlu 17 aile bir aradaydık o gün. Ve her bir ailenin enerjisi beni o kadar etkiledi ki, anlatamam! Gerçekten, çocuklarımızın davranışlarını çoğu zaman bizim anne-baba olarak tutumumuz da etkiliyor. Tahammülsüz ve mutsuz olduğumuz zaman hırçınlaşıyor çocuklar, mutlu ve rahat olduğumuzda birden sevgi kelebeği, uyumlu çocuk numunesi oluveriyorlar! Nurturia'yı bu yüzden seviyorum, beni tahammülsüz ve mutsuz olmaktan alıkoyan, buna fırsat vermeyen bir sürü arkadaşım var orada! Beni çok olumlu etkileyen pek çok anne... çok şey öğrendim, öğrenmeye devam ediyorum. Olumlu etkilerini görüyordum zaten, ama Sapanca'da emin oldum! Biz birbirimize iyi geliyoruz! Keşke fırsat olsa da, hep görüşsek!
Neyse efendim, bu kadar hareketten artık gerçekten yorulan Çınar ve diğer çocuklar kendilerini çimlere attılar! Aşağıda "çimlere yayılmış" fotolarımızdan bir seçki bulabilirsiniz. İlk fotoda Çınar, yeni meşgalesi ayakkabı bağcıklarıyla oynarken Ada yanına geldi oturdu. Birlikte bağcıkların sihirli dünyasında eğlendiler bir süre...
Sol üst: Çınar ve Ada :), kalanlar: Çınar'ın çeşitli halleri...
Böyle yerlere serildiğini görünce, Evren'in dönüş yolunda uyutmama çabaları (bkz. 6. paragraf) boşa çıkmıştır, diye düşünebilirsiniz. Çıkmadı, ama gerçekten sevgili Evren muhteşem bir performans sergiledi! Tan azıcık sızar gibi yapsa da ikisi de -aç ve pis olarak- gece uykusuna geçmediler. Sağ salim, ama anneler olarak biraz tutulmuş vardık evlerimize...
Merak edenler için: Çınar o gece banyo ve yemekten sonra 10 dakika içinde uyudu ve 10 saat boyunca kıpırdayamadı bile! Yorgunluktan sefil olmuş yavrum, iyi elektrik attı ama :)
Son Not: Tanıştığım herkesin tahmin etiğim gibi olmasına şaşırdım da, şaşırmadım da... samimiyetlerinden hiç kuşku duymamıştım hiçbirinin, ama bu kadar gerçek olmaları yine de şaşırtıcı geldi :) (YavruSu'nun annesi) Evren, Elif ve Özge'yle yıllaaaaaardır tanışıyor gibiydim! Hani üniversitede kankasınızdır da sonra bir yerlere dağılırsınız, ama her buluşmanızda herşey kaldığı yerden yeniden başlar.... öyle hissettim! Damla zaten ailemizin bir ferdi gibi (Tan'ı kendi yeğenim, Evren'i kızkardeşim gibi gördüğüm için sanırım Damla'yı da kızkardeşim sanıyorum -aslında galiba ablam sanıyorum :>), Tuğçe ve Neşe'nin -ve Neşe'nin kızkardeşlerinin- zerafeti, Ayşegül, Füsun, Yasemin ve Mine'nin tatlılığı, Esra'nın neşesi, Eylem'in samimiyeti, Özlem'in muhabbeti... her bir annenin artık daha bir ayrı yeri var kalbimde!
Ben şimdi yeni bir organizasyon ne zaman yapılır, ben bu muhteşem ailelerle bir daha ne zaman buluşurum onun derdindeyim!
O zamana kadar, kalın sağlıcakla, Çınar'ın deyişiyle: Ba-baaaa!!!!
Not: Fotoğraf Özge Conduroğlu'na ait...
13 yorum:
yaaaa çok kıskandım şimdi bennn :( tekrarını istiyorum :=)
Bi daha bulusun, bi daha eglenin:)
Güneş,
Bir daha olsun diye de yazıyorum zaten :)
ElfAna,
Ben de aynı hisler içerisindeyim!
Haşa, ne ablası. Yaş olarak yaşlı kaçsam da her zaman küçük kardeşim, benden abla olmaz :)
Damla'cım,
Nurturia, kitubi.com ve Ilgaz yüzünden abla olayı, yaşla ilgisi yok :)
Merhaba ,
Sapancada nereye gittiniz acaba ? Çocuklar için çok güzel bir yere benziyor..
Çok güzel bir yazı. Tekrar yaşamış kadar oldum. Umarım bende bir ara vakit ayırıp yazacağım :D
Nil,
Sapanca'da Talya Göl Evi'ne gittik. Gerçekten güzel bir mekan... çocuklar için cennet!
Mine,
Bekliyorum ben de senin yazını :)
Başak süper anlatmışsın ellerine sağlık, ama ben oraya gelmeye laf etmeyen ve üşenmeyen, eşleriyle ve çocuklarıyla ilgilenen bu kadar çok baba olabileceğini hiç düşünmezdim... sanırım onların da bu buluşmada payı çok oldu
Harika resimler,ne güzel eğlenmişsinizdir
Özlem,
Ben de o yüzden yalnızca "anne" değil de "ailelerden" bahsetmeye çalıştım zaten! Babalar kesinlikle çok başarılıydılar -baştan sona :)
Utku'nun Annesi,
Teşekkürler; evet, çok güzel eğlendik :) Bir dahakine bekleriz :)
Basakcim,
Blogunun sessiz bir takipcisiyim. Ozellikle verdigin bilgiler hosuma gidiyor, postlarini severek okuyorum. Yalniz bu son fotografa yorum yapmadan edemedim. Ceken kisiyi tebrik ediyorum, cok cok basarili, super kare. Bi de o minik ayaklari kararli kararli atarken gorsek tam olacakti :)
`Ba baaa` deyip iliskisini kesmis arkada kalan dunyayla, `simdi onumuzdeki islere bakalim` der gibi bir hali var:))
Sevgiler
seval
Sevalcim!
Çok şaşırdım yorumuna, bir o kadar da sevindim!
Evet, fotoğraf nefis, can arkadaş Özge çekti! Türkiye yollarına düştüğünüz bir zaman görüşelim, badi badi yürüyüşünü canlı canlı görün :)
Bu arada, blogun olduğunu bilmiyordum, şöyle bir bakabildim şimdilik ama çok hoşuma gitti! Hemen takibe aldım!
Sevgiler, Başak
Yorum Gönder