29 Haziran 2010 Salı

Yuva Güncesi (Bir Hafta -Tekmili Birden...)

Yuvaya başlatmak kolay değilmiş...

Hem de hiç!

Hele ki "kararlı" bir çocuğunuz varsa. Yeni taşındıysanız, bakıcısı yerine yuvaya annesi götürmek ve alıştırmak zorunda kalmışsa (yani bakıcının alternatifi değil de, annenin alternatifi yuva olmuşsa -teşekkürler Şenay!) biraz daha zor oluyormuş. Bizde öyle oldu. "-di'li geçmiş zaman" kullandığıma bakmayın, hala bir "alışma" söz konusu değil, şu an hala "direnme" aşamasındayız. Ama geçecek, sinyaller o yönde.

Neyse ki bizi çok iyi anlayan, çok doğru yönlendiren, biz daha ağzımızı açmadan Çınar'ın bir önceki gece vermiş olduğu tepkileri "şunu şunu yaptı mı?" diye bize sorabilen bir yuva yöneticimiz ve çok da tatlı, oğlumun herşeyiyle en güzel şekilde ilgilenen öğretmenleri var. Yani, doğru yerdeyiz! Teşekkürler Ms. Hilal ve Ms. Züleyha :) (Öğretmenlere bu şekilde sesleniyorlar...)

O zaman, buyrun yuva güncemize; gün gün neler oldu, neler yaptık, okumaya... (ya da isterseniz, siz de gün gün okuyun; uzun, çok uzun oldu...)

Gün-1: Dak'ka bir Gol Bir!

Murphy kuralları her zaman geçerli olmak zorunda mıdır? Yuvaya başlayacağımız ilk gün, geç kalmamak için akşamdan herşeyi (Çınar'ın ve bizim kahvaltı tabaklarımızı, malzemeleri vs) mutfak tezgahının üzerine hazırlamış olmama rağmen, bizim kuzu 7:45'te uyandı ve "nasıl olsa geç kalkmıyor" diye saat kurmayan annesine ilk dersini vermiş oldu: o saat 07:15'e kurulacak! Hemen kahvaltımızı ettik, çok da acele ettirmemeye çalışarak Çınar'ı ve kendimiz hazırladık, yola koyulduk: ben, midemdeki kelebeklerim, kuzum ve kocam.

Yolda Çınar'a biraz neler yapacağımızı anlattım. Hani, önbilgi olsun diye... Yuvaya vardığımızda Hilal Hanım bizi kapıda karşıladı, öğretmenlerimizle tanıştırdı (o gün eşinin ameliyatı olduğu için okulda çok fazla bulunamadı...). Çınar önce çocuk bahçesinden içeri girmek istemedi. Neyse ki yağmur yağdığı için salıncaklar ıslaktı, ıslak olduğunu gösterdim, binmek için ısrar etmedi. Bu arada, yuvaya kendisiyle aynı gün başlayan İngiliz arkadaşı Daniel'a (19 aylık) salıncakların ıslak olduğunu, bu yüzden binemeyeceklerini bir anlatışı vardı, görmeliydiniz! (Hayır, videoya alamadım... üzgünüm).  "Haydi kahvaltıdan önce ellerimizi yıkıyoruz"u duyunca hemen içeri, el yıkamaya koşturdu! Buraya kadar herşey iyiydi ama sonra birden ben ve Çınar, büyük bir yuva ekibinin içinde yalnız kaldık. Ben, ilk gün olduğu için "şu saatte şunları yapıyoruz, şimdi böyle yapacağız" falan gibi bir "oryantasyon" ve de ardından benim yanımda Çınar'la ilgilenen birilerini umuyordum ama öyle olmadı. Sürüyü takip ederek hareket etmeye çalıştık, zaten Çınar'ı lavabonun başından ayırmak çok zor oldu. Sınıfta ve bahçedeyken gayet iyiydi, etrafta çocukların olmasından hoşlandı, son derece iyi iletişim kurdu... ama ben "ilgisizlik" yüzünden yavaş yavaş sinirlenmeye başlamıştım. Bahçede oyundan sonra öğle yemeğine geçildi! En sevdiği şey köfte olmasına rağmen, karşısında sürekli ağlayan bir çocuk olduğu için Çınar yemeğe de konsantre olamadı, zarla zorla, oyunla 1 köfte ve yoğurdunu yedirebildim. 1 kaşık da bulgur pilavı. Bütün bunlar sırasında yine bir allahın kulunun bizimle ilgilenmemiş olmasına iyice dellenme safhasına gelmiştim. Sonra öğle uykusuna geçildi: 17 çocuk, 3-4 öğretmen ve Çınar! Hilal Hanım "ilk gün uyumak istemeyebilir, o zaman eve gidebilirsiniz" demişti. Zaten uyuması ne mümkün o hengamede! 40 dakika uyumaya ikna etmeye çalıştıktan sonra, daha fazla çıldırmamak için Çınar'ı aldım ve eve döndüm. Zaten arabaya bindiğinin ilk dakikasında uyudu!

Ve canım müthiş sıkıldı! Yani çok beğenerek gezdiğimiz, herkese önerdiğimiz yuva, böyle mi yapacaktı? Özensiz, ilgisiz... ilk hissettiklerim bunlardı ve çok üzgündüm. "Yeni bir bakıcı mı bulsaydık acaba, yememesini, uyumamasını dert etmemek için çok küçük daha.. yok yok ben işi bırakayım en iyisi, olmayacak bu böyle..." diye kendimi yemeye başlamıştım bile! Sonra, Burcu'yla konuştuk. Kızı Öykü de Binbir Çiçek'e gidiyor, Çınar'ın sınıf arkadaşı :) O da, ilk günle ilgili aynı şeyleri hissettiğini, ama sonradan yuvada Öykü'yle çok güzel ilgilendiklerini anlattı. Hatta, 1 ay sonra gittikleri doktor kontrolünde kilo bile aldığını görmüşler! İçimi rahatlattı doğrusu bu konuşma, ama yine de Hilal Hanım'la ertesi gün konuşmaya karar verdim. Yani, o yuvada yok diye mi işler böyle gitti, sonra nasıl olacak, bilmem gerekiyordu...

Sol üst: Bahçe, Sağ üst: Elif, Çınar, Ezgi oynuyorlar, Sol alt: en sevdiğimiz yer, kum havuzunda Çınar ve Aiace (Ayaçe diye okunuyor), Sağ alt: tırman tırman!

Gün-2: Anne, Anne!

İkinci gün de Murphy bizi ziyaret etsin çok isterdim doğrusu, ama gelmedi! Çınar 05:45'te ayaktaydı! Rekor! Dolayısıyla gayet yayıla yayıla hazırlandık, kahvaltı ettik. Ve yola koyulduk: bu sefer ben, iç sıkıntım, kuzum ve kocam.

Çınar yine bahçeden içeri "el yıkama" vaadiyle girdi, ellerini yıkadıktan sonra kahvaltı masasına koştu ve "put your hands on your lap lap lap (ellerinizi dizlerinizin üzerine koyun)" şarkısının bitmesini beklemeden, bütün anarşistliğiyle tabağındaki salatalıkları çatallamaya koyuldu! Bu sırada, arkadaşı Ezgi "nasıl herkesin birden başlamasını beklemez?" dercesine kocaman kocaman açılmış gözlerle Çınar'a bakıyordu :) Hilal Hanım'la beni pek eğlendirdi bu durum. Baktım Çınar güzelce kahvaltı ediyor, Hilal Hanım'la konuşmaya aşağıya indik. (NOT: 18-36 ay grubu da kahvaltı ve öğle yemeğini üst katta yiyor. Merdivenlerden dizi dizi çıkışları çok şeker! Öğretmenler çok dikkatli, çocuklar da öyle... benim hoşuma gitti bu durum doğrusu!) Endişelerimle ilgili Hilal Hanım şöyle söyledi:

"Hangi vakitte ne yapılması gerektiğini size söylememiş olmamız konusunda haklısınız. Dün, ameliyat nedeniyle, çok kaos bir gündü. 3 kere gidip gelmem gerekti. İlgi konusunda ise, annesinin yanında çocuğa 'şunu yap, bunu yapma' deyince, ya da altını değiştirmeye, yemek yedirmeye kalkınca, büyük tepkilerle karşılaşabiliyoruz. Çocuk 'annem var, sana ne oluyor' tepkisi verebiliyor. Dolayısıyla, anne varken, biz ilişkilerine asgari seviyede karışmayı tercih ediyoruz. Ama içiniz rahat olsun, siz burada olmadığınız zaman, Çınar'la en iyi şekilde ilgilenilecek."
Zaten sonra Çınar'ın sınıf öğretmeni Züleyha Hanım'la da konuştum. Çınar'ın henüz kendi kendini doyurabilecek kadar yemek yemeyi beceremediğini ve uyurken yardıma ihtiyacı olduğunu anlattım. O da "ne gerekiyorsa ben yapacağım, siz hiç merak etmeyin" dedi ve samimiyetiyle içimi rahatlattı.

Biz Hilal Hanım'la konuşurken kahvaltısını bitirmiş ve aklına annesi gelmiş oğlum ağlayarak yanımıza geldi: anneeeeee, anneeeee!!!! Böylece, "anne anne" kalıbı, Çınar literatüründeki yerini almış oldu! Biraz sakinleştikten sonra öğretmeniyle oyun odasına gitti, biz Hilal Hanım'la sohbet etmeye devam ettik... sohbet çok uzun sürmedi, çünkü Çınar yine "anne anne" modunda geri geldi. Bu sefer ben de oyun odasına gittim, çocuklarla oynadım. Hep birlikte kraker ve meyve yedik (10:30, atıştırma zamanı). Sonra bahçeye çıktık, Çınar kum havuzunun başından neredeyse ayrılmadı. Yemek vakti olduğunu duyunca da herkesten önce el yıkamak için içeri koşturdu! İkinci gün yemekten yana şansımız açıktı: yayla çorba ve bezelyeli tavuk! Çınar çorbayı görünce, yine kimseyi beklemeden kaşığı kaptığı gibi koca bir kase dolusu çorbayı, üzerine çok az dökerek 2-3 dakka içinde bitirdi! Normal sandalyeye oturarak hem de! Üstelik kaşıkla toparlayamadığı için kaseyi kafasına dikerek süzmek suretiyle! Benim gözlerim fal taşı gibi açıldı haliyle! Yuvanın olumlu etkilerini daha ikinci günden görmeye başlamıştım, harika! Tavuk yemeğini de yardımımla yedikten sonra lavaboda el yıkadık ve diş fırçaladık. Sonra temizlenmek ve pijamalarımızı giymek için uyku odasına gittik.

Sabah neredeyse gün ağırmadan uyandığı içi öğlen sızacağını düşünsem de etrafında uyumak için hazırlanan, hoplayıp zıplayan çocukları gördükçe uykusu açıldı ve bana türlü şımarıklık yapmaya başladı. Baktım sinirlerim geriliyor, kendisini uyutması için öğretmenine emanet ettim ve odadan çıktım! 1-2 dakikalık sessizlikten sonra ağlamasını duydum "anneeeee, anneeeeeeeee"... İçim daralarak bekledim kapıda. 3-4 dakika sürdü, sonra öğretmeni çıktı içeriden "merak etmeyin, uyudu" dedi. "Nasıl uyudu?" diye sorum şaşkınlıkla. "Sırtını sıvazladım, uyanınca anne burada seni bekliyor olacak, dedim; azıcık ağladı ama sonra sızdı, bakabilirsiniz isterseniz" dedi. Kızcağıza güvenmediğimden değil, sırf merakımdan içeri girdim. Kampetine yayılmış horlayarak uyuyordu bizim minik adam. Kuzumun elini öptüm, yavaşça odadan çıktım.

O gün 1.5 saat kadar uyudu, tabii ki uyandığında beni göremediği için ağlayarak yanıma getirildi yine. Ama çabuk sakinleşti, birlikte 5'e kadar oynadık, ikindi kahvaltısı ettik, meyve yedik... Çınar'ın "hiçbir kurala boyun eğme yanlısı olmayan anarşist kişiliğini" yeniden gözlemleme fırsatı edindim! Yani, şu yuvada kurallara uyduğunu gördüğüm gün bir yaşıma daha gireceğim sanırım :)

Sol üst: Sulu oyun -Öykü, Çınar, Daniel, Aiace, Sağ üst: Yemeğe çıkıyoruz (yeşil tshirt giyen Çınar), Sol alt: Fıkra gibi bir İngiliz (Hamish), bir İtalyan (Aiace), bir Türk (Çınar) bir gün yuvaya başlamışlar..., Sağ alt: Kendim yerim!

Özetle, ikinci günü güzel geçirdik, ama, Çınar'ın "anne anne" sendromundan ertesi günün hiç kolay olmayacağını anlamıştım...

Gün-3: Yuvada Yalnız İlk Gün

Bir gün önce Hilal Hanım "artık yarın size kapıdan bay-bay deriz" demişti. Ben de doğrusunun bu olduğunu düşündüm. Çünkü Çınar yanında beni istese de, yuvadaki arkadaşlarıyla ve yapılan herşeyle gayet ilgili ve uyumlu görünüyordu. Hatta bir gün önce, ikindi kahvaltısı sırasında Elif'in (3 yaş) kolunu ve saçlarını okşayıp "uuuuuu" demesi de arkadaşlarından hoşlandığının bir göstergesiydi bana kalırsa. Ortamla ve kişilerle ilgili sıkıntısı olmadığını düşündüğümden, çarşamba sabahı Çınar'ı bırakıp çıkmaya karar verdim.

Ama çarşamba sabahı kahvaltıda muazzam bir inatlaşma yaşadık! Çınar sütünü içmek istemedi, çay istedi. Ben de çay vermek istemedim, sütünü bitir, sonra çay da içelim, dedim. İnatlaşma gerilime dönüştü... Çayı aldığım gibi lavaboya boşalttım! Zaten iki-üç haftadır tavan yapan iştahsızlığına bir de sütü reddetmesi eklenince (ve benim 'yuvada da süt içmiyor zaten, nerden kalsiyum alacak bu çocuk, nasıl beslenecek' endişelerim iyice gün yüzüne çıkınca) sinirlerim iyice bozuldu ve başladım ağlamaya. O da üzüldü, geldi beni teselli etmeye çalıştı aklınca. Düzledik güya, ama biraz gergin çıktık evden...

Yuvaya gittiğimizde içeri pek girmek istemedi (bir gün öncesini hatırladı sanırım). Ben ona kısaca gündüz burada arkadaşları ve öğretmeniyle olacağını, akşam gelip onu alacağımı anlattım. Ama kıyamet koptu tabii. O ağlar, ben ağlamamaya çalışırım (ama başaramam). Ms. Züleyha aldı, içeri götürdü. Hilal Hanım "merak etmeyin, birazdan düzelir" dedi ama benim film orada koptu, ağlamaktan kadına yanıt veremedim... arabaya kaçtım. 20 dakika sonra aradılar. Çınar sakinmiş, kahvaltısını etmiş. Yalnız kahvaltıda "çayı" şiddetle reddetmiş...

(Neden acaba? Bazen ne kadar gereksiz inatlaşıyorum şu çocukla... onun için zor bir gün olacak, bırak içmesin sütünü, çay içsin. Ne var yani? Bunu duyunca, çok kızdım kendime. Duygularını anlatamıyor, ama annesi de empati kuramıyor. Onun da canı sıkkın, ne olur bu dönem azıcık anlayış göstersem? Süt yerine çay içirsem? İyi ders oldu bana... Hilal Hanım'ın bu nokta atışı soru ve yorumlarına bayılıyorum! İşini gerçekten iyi yapıyor, böyle zamanlarda daha iyi anlıyorum...)

...Şimdi meyve atıştırıyormuş. Arada "anne anne" diye mızırdanıyormuş ama iyiymiş... Sonra, 1'e doğru Hilal Hanım aradı, yemeğini yemiş (1 tane biber dolma, 1 dilim peynirli börek ve yoğurt), 1 olmadan da sızmış. "Bence gayet iyi bir ilk gün geçiriyor Çınar" dedi, içim rahatladı. O gün 2 saat uyumuş Çınar. Sonrasında yine aynı tempoda devam etmiş: arada mızırdanarak ama ortama katılarak. İlk hafta 16:00-16:30 arası almamın uygun olacağını söyledi Hilal Hanım. Öyle yaptım. Ağlayarak boynuma sarıldı kuzum. Ama giderken Ms. Hilal ve Ms. Züleyha'ya "ba-baaaa" dedi, hatta Ms. Züleyha'yı yanağından öptü. Onlarla ilgili olumsuz bir duygusu olmadığını da anladım, rahatladım...

O akşam ve gece zor geçti. Çınar gece bir defa uykusunda "anne" diye ağlayarak uyandı. Çok zor sakinleştirdim, en son yanına yattım, elini tutarak uyuttum...

Gün-4 ve 5: Zor Günler...

Perşembe günü daha yolda içini çekmeye başladı Çınar, okul yolunu tanıdı! Tabii, okulu görünce yine kıyamet koptu! Günü bir öncekine benzer şekilde geçirdi. Biraz daha şiddetli tepkilerle. Ama Hilal Hanım, verdiği her tepkinin normal olduğunu söyledi, 1.5 hafta gibi bir zamanda alışacağını tahmin etti. İçim rahatlar gibi oldu. Öğle yemeğinde de sevgili Şenay'la buluştuk, yine yalnızca çocuklardan bahsettik; ama, kafam dağıldı, çok iyi geldi doğrusu... Perşembe akşamı anneannedeydik, Çınar bütün akşam "anne anne" diye elimi bırakmadı. Çok hırçın ve mutsuzdu. En sevdiği yemek olan "köfte-pilav"ı bile zar zor yedi. Normalde yatacağı vakitten 1 saat önce sızdı. Ve 2 saat sonra çılgınca ağlayarak uyandı. Yanına gittim, deli gibi bağırıyor. Elimi itiyor, sarılmama izin vermiyor. Açtım ışıkları, beni gördü, ağlamaya devam etti, ama bir süre sonra sakinleşti, uyudu. O gece yanımda yatırdım. Sonra bir daha uyanmadı ama ben bütün gece "çocuğumu fazla zorladım, depresyona soktum, çalışmayacağım, ben bakacağım" diye düşünmekten uyuyamadım... Sabah Hilal Hanım'la konuşmaya karar verdik. Ahmet de yanımda olmak istedi.

Cuma Hilal Hanım bizi karşılarken "sabah Çınar'ı düşünerek uyandım, geceleriniz nasıl geçiyor merak ediyorum" dedi! Hayatımda bundan daha güzel bir soru cümlesi duymamış olabilirim (tamam, Ahmet'in "benimle evlenir misin?"i hariç!) Neden? Pek çok nedeni var: 1- Bu insanlar Çınar'ı önemsiyor, 2- Bu insanlar işlerini, çocukların neler yapabileceğini çok iyi biliyor, 3- Bu insanlar daha ben soruyu sormadan yanıtını veriyor; yani beni rahatlatıyor, bana güven veriyor!

Neyse, hemen atladık tabii Ahmet'le, "biz de sizinle bu konuda konuşmak istiyorduk" diye. Anlattık, Hilal Hanım da şöyle dedi:

"Gecede 1-2 defa bu şekilde uyanması normal, bütün gece ağlıyor olsaydı endişelenebilirdik. Çınar, gerçekten kararlı ve güçlü karakterli bir çocuk. Büyüğü bile elinden tutup sürükleyerek istediğini yaptırabilecek güçte. Bu yüzden, direnecektir. Ama, bizimle iletişim kuruyor, konuştuğumuz zaman dinliyor, kitap okumamızdan hoşlanıyor, ağlıyor dahi olsa kendisinden bir şey istendiğinde yapıyor, yemek yiyor, uyuyor... Yani alışacak, belki diğer çocuklara göre biraz daha uzun sürebilir, ama endişelenecek bir durum yok."
Bir kez daha rahatladık... yani, olabildiğince... Cuma, diğer iki günden biraz daha zor geçti anladığım kadarıyla, ama Çınar'ı almaya gittiğimde bütün arkadaşlarına "ba-baaa" dedi, öpücük verdi. Öğretmenlerini öptü. Parktaki bütün oyuncaklara "ba-baaa" dedi. Biraz uzattık veda sahnesini, böylesi iyiymiş (öyle dedi Hilal Hanım).

Cuma akşamı da yapışık gezdiğimiz halde gece hiç uyanmadı neredeyse. Bir-iki kez mızırdandı ama yanına gidip pişpişlediğimde hemen daldı. Ağlamadı, bağırmadı...

Haftasonu

İznime cumartesiyi de dahil ettim, haftasonu hepbirlikteydik. Cumartesi minik adamımız son derece hırçındı, hiç alışık olmadığımız şekilde, deli gibi ağladı! Sinir krizi geçirir gibi... Anne ve baba olarak sabır sınırlarımız epeyce zorlandı. Gerçekten, oğlumu tanıyamadım... ve çok üzüldüm... ama çok! Gün çok zor geçince, gece de zorlandık. Yarım saatte bir uyandı, dalmakta zorlandı. En son yanımda yatırdım. Sabah uyandığında hala huzursuzdu...

Pazar günü, sabah hala cumartesi günkü modundaydı. Ama öğleye doğru düzeldi, ve sonrasında yine eski, bildiğimiz Çınar moduna geri döndü. Kararlı ama uyumlu, hırçınlık yapmayan, ne istediğini bilen ama gereksiz ağlayıp bağırmayan minik adam modu... Gecemiz de iyi geçti.

Tabii bu sabah arabaya binip de okul yoluna girince içini çekmeye başladı, anneee anneee, okkul... diye...

Yeni bir oyun geliştirdik Çınar'la.

Anne: Bak aşkım, gündüz anne-baba işte; Çınar, okulda. Akşam, berabeeeeer (burada sarılıyorum ona). Tamam mı? Anlaştık mı?
Çınar: (kafasını olur anlamında sallayıp) ammaaammm! (Tamam, yani).

Ne kadar anlıyor bilemiyorum, ya da "tamam"ın ne demek olduğunu bilip bilmediğinden pek emin değilim, ama bir süre sonra kabullenecek, bu da ritüel olarak kalacak, onu rahatalatacak, diye umuyorum. Bir de "anne anne" diye mızırdandığında "Tatlım, benden ayrılmak istemiyorsun, biliyorum. Ama işe gitmem lazım, o yüzden sen de okula gidiyorsun. Okulda herkes seni çok seviyor." diyorum. Hani, onu anladığımı bilsin, olumlu duyguları olsun diye...

Sabah yine ağlayarak ayrıldı. Diğer 3 günkü gibi davranıyormuş. Şu alışma süreci hemen geçip gitse, o da biz de rahat bir nefes alsak...

Bakalım bu hafta neler olacak...

13 yorum:

arzu aydoğan dedi ki...

offfffffffff okuyunca ben yoruldum. İçimde, kalbimde kelebekleri de sıkıntıyı da hissettim. Ama ne var ki çare yok sanırım.. alışacak. Alışacaklar. Anne de alışacak.. sonra gerçekten gülümseyerek anlattığımız birer anı olarak kalacaklar. sana da, Çınarıma da kolay gelsin..

A. dedi ki...

ay ikinizin ağlamasını okuyunca benim de gözlerim doldu...alışacak ama annesi, gör bak... çok sevecek okulu... hatta bir sebepten okula gidemediği zaman, gidemiyorum diye üzülecek bir süre sonra... o çok akıllı, ne istediğini bilen bir minik adam... umarım Yağmur da onun gibi bir çocuk olur:)

Kıvır Anniş dedi ki...

Ya başak yazdıklarını yaşamış gibi gözlerim dolu dolu okudum ve O kadar iyi anlıyorum ki seni.ben hala benzer duygular hissediyorum.ama hepsi geçicek senin de dediğin gibi.alışıcak.Çocuklar bizden daha çabuk alışır bizden daha güçlüler.Öpüyorum çınarı çokça ve de sarılıyorum.
sevgiler.

Seda dedi ki...

Bence guzelce alismaya baslamis, basta boyle durumlar olmasi cok normal. Birkez alisinca aksamlari ayiramayacaksiniz okuldan :)

Hayirli olsun, devami da guzel gelsin, Cinar'cimi cok opuyoruz hepimiz!!

Adsız dedi ki...

Basakcim,
Bence de cok normal bu yasadiklari. Ustune ustluk yeni ev tasidiniz, sen butun hafta ise gitmedin, hayati su anda unstabil durumda ve o da dogal olarak farkli tepkiler veriyor. Mailde de yazmistim, yine yaziyorum, bizim yavru 3 hafta boyunca aglamisti. Ama dediklerine gore biz gittikten 1 dakika sonra gayet normal davraniyormus. Hatta sonrasinda da gece kalkip kres ogretmeninin ismini sayikliyordu :)

Tabii baslangicta bende de acayip bir vicdan azabi oldu. Uzunca bir sure cocuk alismadi aslinda, caresizlikten kabul etmek durumunda kaldi demistim ama simdi dusunuyorum da boylesi onun icin cok daha iyi olmus diye. Cocuklar, cekirdek ailede maruz kaldiklari benmerkezci hayattan biraz olsun siyrilip baskalariyla iliski kurmaya basliyorlar, baska insanlari da seviyorlar, iliski kurma yetenekleri, sevme yetenekleri gelisiyor, farkindaliklari gelisiyor, paylasmayi, saygi duymayi ogreniyorlar. Bizim tarafimizdan ilahlastirilarak sevilmeleri veya bir tek bakici tarafindan her saniye ilgilenilmeleri uzun vadede daha zararli olacaktir onlarin hayati icin diye dusunuyorum. Sen yuregini ferah tut derim. Yeni bir yasam tarzina alismak herkes icin zordur baslangicta, bunlar cok normal. Bir de cok fazla hasta olmustu bizimki uzun sure. Ama onun icin de asilandigini ve bir daha bu mikroplarla karsilastiginda direnci gelistigi icin hasta olmayacagini dusunebilirsin.

Cok kolay gelsin. Cinar'a kocaman opucukler!
Sevgilerimle, Evren

Fatma dedi ki...

Cok tesekkurler Basak, paylastiklarin icin. Okurken nefesimi tuttum. Boyle tepki vermesi beklenen ve normal birsey. Bu hafta cok daha rahat gecer umarim. Kolayliklar diliyorum ve her ikinize de sabir.

larcencielblog dedi ki...

Arzu'cum,

Evet, alışacak. Ve bence de sonra, "ay kök söktürmüştün Çınaaaar" diye anlatacağımız bir anı olacak bu macera da :)

Aslı'cım,

Teşekkürler canım! Yalnız, Yağmur daha az "inatçı" olursa sevinirim :)) Gerçi, bugün daha iyi gitti Çınar yuvaya. Yani, en azından öğretmeni benden alana kadar ağlamadı. Olacak olacak...

Toprakana'm,

Teşekkürler desteğine, beni en iyi anlayanlardan birisindir sanırım :) Umarım Çınar da sonrasında Toprak kadar iyi vakit geçirmeye başlar yuvada :)

Seda'cım,

Valla yuvadan gelmek istemeyeceği günleri iple çekiyorum :)) Gerçi Ahmet, sen bu sefer de "niye gelmek istemiyor yuvadan, bizi sevmiyor mu artık?" diye takarsın dedi ama... yapmıyım öyle, di mi? :))

Evren'cim,

Mailini aldım dün, yanıt yazamadım. Ama şu yazdığın ikinci paragrafı anneme de okuttum (anneanneler daha çok üzülüyor olabilir annelerden, annem dağılmış durumda!). O da hak verdi, zaten yuvayı destekliyordu ama senin gibi adam akıllı ifade edebilen birinden okumak ona iyi geldi sanırım :) Eline sağlık, yine çok başarılı nokta atışı yapmışsın! Öpüyorum seni kocaman!

Aslında yuvanın olumlu etkilerini görmeye başladık bile! Bakıcısı/anneannesi/ben "aman daha çok meyve yesin" diye hala çocuğa foodmill'den 3-5 meyve geçirip, meyve salatası olarak veriyorduk. Geçen gün anneanneden muz istedi, koca bir muzu koca koca ısırarak yedi! Annemin gözleri açıldı! Dün de masada normal sandalyeye oturdu, çatalla kendisi batıra batıra neredeyse 1 domatesi bitirdi! Annem yine şokta! 21 aylık bir çocuk için şu yazdığım ne kadar saçma değil mi? Yani bunu büyük bir şeymiş gibi yazıyor olmak? İşte bakıcıyla devam etseydi, bunu 21. ayda bile yazamayaiblirdim!

Sadece yemek işi değil, kesinlikle daha sabırlı; çünkü orada beklemeyi de öğreniyor! Bence çok önemli bir meziyet!

Tamam, daha bu yaşta sevgi çok önemli ama 2 yaşa yaklaşıyor, herşeyi anlıyor ve "kullanabiliyor" artık! O yüzden, sorumluluk almasını sağlayacak, temel ihtiyaçlarına yönelik bazı şeylerde kendine yetebileceğini anlamanın da, sevgi kadar ona yararlı olduğunu düşünüyorum!

Bunu post olarak da yazarsam bir ara süper olacak :)

Öpüyorum hepinizi!!!

larcencielblog dedi ki...

Bu arada, hastalıklara karşı hazırlıklıyım, yuvaya gitmese anaokuluna/ilkokula ilk başladığında hasta olacak. Bundan kaçış yok! Dediğin gibi, aşı niyetine, en hafif şekilde atlatmayı umarak geçireceğiz hastalıkları da :)

larcencielblog dedi ki...

Fatma,

Yorumunu sonradan gördüm... bakalım, bu hafta biraz daha iyi herşey. Çok teşekkürler dileklerin için! Sevgiler!

Hülya Cinsçiçekçi dedi ki...

başak satır satır yazdıklarını okudum. bir kere anladığım kadarıyla okulunuz iyi bir okul. ne yaptığını biliyor.
çınar da sandığın kadar dikbaşlı değil sanırım. zira 3.gün bir başkasının kendini uyutmasına izin vermiş, yemek yemiş.... çok olumlu gelişmeler bunlar.
ben başka evde tuna'yı zor uyuturum. deli gibi yorulmuş olması gerek. başka evde zor yemek yediririm. çok iyi bildiği ve zehirlenmeyeceğinden :) emin olduğu bir yemek olmalı. dikkatini herhangi bir şey dağıtmamalı vs vs.. bence çınar hergeçen gün daha çok sevecek okulunu.
2.hafta maceralarını da bekliyoruz

larcencielblog dedi ki...

Hülya'cım,

Evet aslında, ben de bakıcısından falan başka birinin yemek yedirmesine, uyutmasına izin verir mi diye düşünüyordum ama o konularda uysal çıktı. Ya da içgüdüsel olarak "annem yanımda yok, ulen yapcak bir şey yok, yedirsin/uyutsun bari bu da" demiş de olabilir. Yani, biz yanındaykenki davranışlarıyla çocukların, biz yokkenki davranışları gerçekten bambaşka olabiliyor. Ve genelde, biz yokken, daha olumlu davranabiliyorlar. Hani o konuda, belki için biraz rahatlar diye yazıyorum!

Çünkü, Tuna için yazdıkların aynen Çınar için de geçerli! Başka evde yemek yemek, uyumak eziyet olurdu. Ben yanında olduğum için kapris yapıyor da olabilir, değişikliğe çok açık değil de diyebiliriz; bilemiyor ki insan konuşup da derdini anlatamayınca. Tuna şimdi böyle yapıyorsa da, senin olmadığın kreş ortamında çok daha ılımlı davranabilir. Yaşamadan göremezsin ama, bence sen de böyle olacağına odaklan! (Diyene bak... yapılamıyor, biliyorum... ama insan, yalandan da olsa "olumlu düşünüyorum" falan derse azıcık rahatlayaibliyor :D)

Umarım dediğin gibi olur, Çınar her geçen gün daha çok sever okulunu! Ve başlayınca umarım, Tuna da!

2. haftayı yazacağım, haftasonu bir gelsin :)

Sevgiler!

nuketcemre dedi ki...

merhaba sıtenızı bugun gordum canım cok sıkkındı ınanın rahatladım bunun içn çok tesekkkur ederim benım kızım 3 yasında krese yenı basladı 2 gundur gıtmek ıstemıyo ama bunu da aşacağız

nuketcemre dedi ki...

merhaba arkadaşlar benımde 3 yaşında bır kızım var yenı krese basladı once cok ısteklıydı 2 gundur gıtmek ıstemıyordu nasıl bu sorunu aşarız derken sızınle karsılastım cok sağolun
denizcemre