*Bol miktarda fotoğraf ve yazı, hatta bir de video içerir...
Çınar doğduğundan beri, "tatilde gerçekten dinlenebilmek" için hep anneanne ile tatil seçeneğini tercih ettik. Bu sene ise, artık anneannenin de tatilde dinlenmesi gerektiğini düşündüğümüz ve artık çekirdek aile olarak da yorulmadan tatil yapabileceğimize kanaat getirdiğimiz için Alaçatı'da 3 kişi 4 gün bir tatil planladık!
Malum İzmir, Ankara'ya uzak. Ama Alaçatı da İzmir'e pek yakın değil. Bu yüzden uçak artı araba kiralama seçeneğini kullandık. Çınar'ın en sevdiği ulaşım aracı uçak. Şimdiye kadar kaç kere uçtuysak, minik adamdan yana hiçbirinde bir sorunla karşılaşmadık (darısı 2 hafta sonrasının başına). Bu sefer de gayet keyifli bir yolculuk geçirdik...
Valizler kuzuya emanet!
Havaalanı eğlencesi
Herkes kendi valizini taşısın lütfen :)
Öğlene doğru İzmir Adnan Menderes Havaalanı'na indik, arabamızı aldık, öğlen Alaçatı'daydık. Otele saat 2'de giriş yapabileceğimiz için soluğu Alaçatı Çarşı'da aldık. Daha önce duyduğumuz "Alaçatı çok pahalı" şeklindeki şehir efsanelerinden dolayı yemek yiyebileceğimiz restoran ararken oldukça temkinliydik. Evet, ucuz değildi Alaçatı kesinlikle; ama anlatıldığı kadar pahalı da değildi. Evet, belki Port Alaçatı civarındaki restoranlara gitsek biz de bir servet ödeyip çıkabilirdik; ama Çarşı'da fiyatlar "makul" denebilecek seviyedeydi. Biz yemeklerimizi Kumrucu Şevki,
Beğendik Abi Lokantası, Osman Kaptan'ın Yeri ve
İmren'de yedik. Yiyeceğimiz/içeceğimiz hiçbir şeyden (ana yemek, meze/zeytinyağlı, içecek, içki) kaçınmadık. Ortalama 3 kişi 80 TL civarında hesap ödedik. Ankara'da da iyi bir restorana gitsek, aynı hesabı ödeyeceğimiz düşünüldüğünde, çok da abartılı gelmedi bize.
NOT: Fiyatlardan özellikle bahsediyorum ki çok da abartıldığı gibi olmadığı anlaşılsın...
Kumurucu Şevki'de kumru (8 TL)
Beğendik Abi Lokantası
Yemeği yedikten sonra biraz sokaklarda gezindik. Hava sıcak olmasına rağmen sürekli esen Alaçatı rüzgarı sayesinde bunalmadan dolaştık, sokakların güzelliğine, kafelerin estetiğine, taş evlerin havasına hayran olduk.
Alaçatı sokakları
Odamıza yerleşme zamanımız geldiğinde otelimize döndük. Ve bir kez daha otel seçimi dolayısıyla babamızı tebrik ettik!
Casaoliva Hotel, geçen yaz açılmış, 20 odalı, butik bir otel. Otelin ortasında havuzu, iki tarafında şezlonglar (hem havuz kenarında hem de çimlerde), diğer iki tarafında da masalar yer alıyor. Odalar otelin çapraz iki köşesinde bulunan iki ayrı binada. Binalar Alaçatı'nın taş evleriyle uyumlu yapılmış, son derece estetik. Biz "executive" odalardan birinde kaldık. Odanın kendisi küçük olmasına rağmen içi oldukça güzel tasarlandığı için gayet ferah ve şık. Executive oda tipinin ayrıcalığı olan bir de balkonu var -ki yavru uyuduğu zamanlarda hem bizi odaya hapsolmaktan kurtardı bu balkon, hem de nefis manzarasıyla ruhumuzu dinlendirdi. Oda-kahvaltı olan otelde kahvaltı 8:30 gibi başlayıp 12:00, hatta 12:30'a kadar sürüyor. Bali reçeller, peynirler, zeytinler, yumurta, mısır gevreği, boyoz, sakızlı kurabiye, ekmek çeşitleri, çay-kahve-süt gayet yeterli, ama dileyen ekstra olarak portakal suyu ve omlet de ısmarlayabiliyor. Otelin web sayfasında "12 yaşından küçük çocukların kabul edilmeyeceği" yazıyor olsa da son derece çocuk dostu bir otel! Otel müdürünün bebeği için hazırlanmış olan içi şişme havuz ve oyuncaklarla dolu bir "bebek oyun alanı" bile var. Ayrıca, orada kaldığımız sürece otelde bulunan -Çınar'la birlikte- 3 tane 2008'li erkek çocuğunun her türlü "havuz eğlencesine" ses çıkarmayıp çok da sempatiyle yaklaştılar. Bir övgü de, otel personeline. Çok ilgili ve nazikler. Her türlü sorunla gerçekten ilgileniyorlar ve gerçekten çözmeye çalışıyorlar. İlk sabah Çınar'ı arı soktuğunda (evet, ilk kez başımıza geldi) biz istemeden gidip amonyak aldılar. Nasıl uygulanması gerektiğini de öğrenmişler. Sonra da her personel gelip ayrı ayrı sordu Çınar'ın nasıl olduğunu... Kısacası, çocukla Alaçatı'ya gidenlere şiddetle önereceğimiz bir otel Casaoliva! Hem şu otelin güzelliğine bir bakın, sevilmeyecek gibi değil, değil mi?
.jpg)
.jpg)
(bizim odamız beyaz ikili binanın sağ alt köşesindeki odaydı)
odamız ve balkonumuz
balkonumuzdan gece manzarası
Biz Alaçatı'da 4 gün 3 gece kaldık ve çok ideal bir zaman aralığı olduğuna kanaat getirdik. 3 tam gün az, 4'ten fazlası da fazla gelecekti. Günlerimiz sabah 8'de başlıyordu. Çınar ve ben kahvaltımızı edip kendimizi havuza atıyorduk. Ahmet uyanınca bize katılıyordu. Öğlen yemeğini kah otelde, kah Çarşı'da, kah Ilıca'da yiyorduk. 13:00-15:30 arası kuzunun uyku vaktinde balkonda keyif yapıyorduk. Öğleden sonra ver elini Alaçatı denizi! Denize girmek için Alkoçlar Otel'in yanındaki halk plajını tercih ediyorduk, çünkü Alaçatı 11 gibi "beach"lere vereceğimiz parayla ikinci bir tatil yapabilirdik. Zaten deniz aynı deniz, kum aynı kum. Yanımıza atıştırmalıklarımızı da alıp plajda keyif yapıyorduk. Ben her ne kadar kumdan nefret etsem de, Çınar bayıldı haliyle. Hem Alaçatı'nın yüz metrelerce açılsan bile derinleşmeyen denizine hem de ince ince, "her türlü inşaat işi için uygun" kumlarına!
.jpg)
Bu kısma yüzme ile ilgili bir not düşmek istiyorum. Çınar hep ama hep suyu seven bir çocuk oldu. Ama hiçbir zaman körü körüne denize dalmadı. Hep temkinli oldu. Ama bu sene "temkinli olma" halini abarttığını düşünmeye başlamıştım. Çünkü 2 aydır okulla yüzmeye gitmesine karşın boyunu geçen yerde asla yüzmek istemiyor, okuldaki yüzme kursunda da Ümit Hoca'sına -nam-ı diğer Vit'e- ecel terleri döktürüyordu. Alaçatı'da kolluklar sayesinde herşey değişti. Önce takmak istemedi -sıkıntıya gelemez! Sonra baktı, kolluklar onu ger.ekten havada tutuyor, hoşuna gitti. Denizde bizimle birlikte "köpecik köpecik" yüzmeye başladı ilk gün. Deniz kısmı kolaydı; çünkü ne kadar derine gitsek de Çınar'ın bile ayakları hala yere basıyor oluyordu. İkinci gün sabah havuzda, kollukları olduğu halde boynuma yapıştı önce. Yavaş yavaş iki elinden tutarak yüzmeye ikna ettim. Sonra iki el tek ele düştü. Sonra havuz kenarında ellerini bırakma denemelerine başladı ve babası ona güven verip iki elini de bırakarak yüzmeye ikna etmeyi başardı. Bu özgürlük o kadar çok hoşuna gitti ki, boynuma sarılarak ancak havuza girebilen çocuk 1 saat içinde bizi yanında istemeden yüzmeye başlamıştı! Yalnızca yüzme olsa... havuz kenarından havuza "balıklama atlamalar", "baba beni fırlat" demeler. Tabii ki Çınar'ın kollukla bu kadar rahat olması bizim de işimize yaradı! O havuzda tek başına yüzerken, ya da deniz kıyısında tek başına takılırken biz kahveler içtik, sohbet ettik, hatta son gün ben kahvaltımı ederken o da karşımda arkadaşlarıyla havuza atlıyordu!
.jpg)
.JPG)
.jpg)
.JPG)
yıldız oluyormuş...
uçtu uçtu Çınar uçtu!!!
Ve evet, arkadaşlık! 3 yaşından beri zaten sosyal kelebek olan Çınar 4 yaşını doldurmaya yaklaşırken iyice arkadaş canlısı, bulduğu her çocukla iletişime giren ve oynayan, geveze bir şey oldu çıktı! Arkadaşlık tarzı da bana benziyor, ortama uyuyor. Kendisi için çok önemli bir durum yoksa, diğerlerinin isteklerine uyuyor. Ve en mutlu olduğum konu, gerçekten paylaşmayı biliyor -her zaman aynı tavrı görmese de. Otelde de biri Şubat 2008 doğumlu, diğeri de Nisan 2008 doğumlu iki çocuk buldu kendine (tesadüfün böylesi). Her sabah öyle güzel oynadılar havuzda, birbirleriyle öyle güzel arkadaşlık ettiler ki. Son gün biz de ana-babalar olarak onlar havuzda yüzerken sohbet ettik. Yavrularımızın güzelliklerine ve neşelerine bakıp gülümsedik!
soldan sağa: Alp-Çınar-Demir
soldan-sağa: Demir-Alp-Çınar
Evet, nerede kalmıştık? Akşamlarda! Her gün denizden döndükten sonra duşumuzu alıp hazırlandık ve Çarşı'da yemek yemeye indik. İlk akşam Çınar yol yorgunu olduğu için dayanacak hali yoktu, ilk akşam gezemedik. Ondan sonraki akşamlarda ise, yemekten sonra Alaçatı sokaklarında yavrunun pili bitene kadar turladık. Kah İmren'de sakızlı muhallebi yedik, kah dondurma. İncik boncuklara baktık, evimize hatıralar, ailelere sakızlı kurabiyeler ve reçeller aldık. Hepimiz kendimize birer bileklik hazırlattık. Baba-oğulunki bir örnek oldu tabii! Yavrunun pili bitince -genelde 22:30 civarı- döndük otele, Çınar uyurken biz balkonda sohbet etmeye devam ettik.
üç silahşörler
pili biten yavru...
Son gün, uçağımız akşamdı. Otelden de 12'de ayrılmamız gerektiği için sabah yine havuz keyfi yaptık; ama öğlen halk plajı yerine duşu ve kabinleri olan daha donanımlı bir "beach"i tercih etip Aya Yorgi koyundaki Sole&Mare'ye gittik. Ve gerçekten de halk plajını seçerek ne kadar isabetli bir karar verdiğimiz anladık. Çünkü "beach" denen ortam, kumsal vb. tesis olmadığı için Çınar'ı pek de açmadı. Deniz Alaçatı'ya göre oldukça sıcaktı ve yine oldukça sığ idi. Mindelerde uzandık, denize girdik çıktı. Oranın da tadını çıkardık; ama plaj kadar eğlenmedik. Ve Çınar öğlen uykusunu alamadığı için, denize girmek yerine gölgede uyumayı tercih etti -ya da, bayıldı diyelim :)
Bu arada, çocukla Aya Yorgi'ye gideceklere Babylon'u öneririm. Biz pek araştırmadanb gittiğimiz için Sole&Mare'ye girdik; ama sonra gördük ki, hemen yandaki Babylon'da çocuklar için kaydırak vb. etkinlikler de var...
Çook uzun sözün özü, harika bir 4 gün geçirdik. Çocukla tatil hiç de yorucu olmadı; gerçekten ama kelimenin tam anlamıyla gerçekten Ahmet de ben de hem dinlendik hem de eğlendik! Çınar için aynısı geçerli midir bilmiyorum. Yani eğlendiği kesin de... çocukla tatil yorucu olmasa da, onun için anne-babayla tatil çok yorucu olmuş olabilir :)) Zira döndükten sonra anneanne takviyesiyle iki günde ancak kendine geldi!
Bu güzel ve dinlendirici 4 günden sonra şimdi sıra büyük yurtdışı tatilimizde! Hala-Enişte-Bahar kuzusu ile 1 haftalık bir Fransa turu var bizi bekleyen! Çok heyecanlıyız... Umarız o bir haftayı da, bu dört gün gibi keyifli geçiririz!!!
Bir sonraki tatil maceramıza kadar, kalın sağlıcakla!!!