29 Ocak 2010 Cuma
Minik Adamın Yemekleri
Öyle çok boğazına düşkün olmasa da yüksek damak zevki olan bir oğlum var... böyle olmasında anneannesinin leziz yemek/baharat önerilerinin rolü büyük! E ben de üşenmeyip 7-8 aylıktan beri ona sade sebze püresi vs gibi kendimizin bile yemekten çok hoşlanmayacağı şeyler yerine tavuk/yayla çorbası, sebze çorbası vb. verince minik adam bu yaştan gurme oldu bile!
Blog yazmaya başladıktan sonra Çınar'ın sevdiği yemek tariflerini yayınlamaya da karar vermiştim, üstelik de bu tariflerin hepsini çok sevdiğim bir arkadaşıma da gönderdiğim için elimde elektronik formatta da hazırdı. Ama tarifleri blogda alt alta yayınlamak yerine google docs'a atmayı tercih ettim (yer kaygısı). Merak edenler buradan ulaşabilirler -arkadaşıma yazdığım için tarifler pek senli benli, ama düzeltmekle uğraşmadım açıkçası, kusur bakmayın, samimiyetime verin :) İlk 4-5 tarif Çınar'ın dişleri çıkmadan önce ya da yeni çıktığı dönemlerde yazıldığı için blender/foodmill (linke tıklayınca, foodmill'i bulmak için sayfanın altına inmeniz gerekiyor...) ikilisi baş rollerdeler!
Çınar'ın sevdiği ve sıkça yediği yemekleri aşağıda listeledim. Tabii bunların yanına çoğu zaman evde yapılmış yoğurt, zaman zaman da domates-salatalık püresi/rendesi, ya da yine aynı sevgili arkadaşımdan öğrendiğim avokado salatası (rende domates, salatalık, avokado, azıcık tuz, zeytinyağı, limon) eşlik ediyor! Bir de, çorbalar çok sulu olursa, içine daha önceden kurutup robotta çektiğim tam buğday ekmeğinin içinden 1-2 kaşık koyuyorum. Bence, bebişlerin B vitamini almaları için biraz da olsa ekmek yemelerinde yarar var!
Dosyada tarifleri olanlara link de koydum... Link olmayanlar zaten çok bilinen yemekler, bir balık çorba ile balık köftesi var tarif gerektiren, onları da bir ara belgeye ekleyip size haber veririm :)
Çorbalar
Kırmızı mercimek çorbası
Yeşil mercimek çorbası (kıymalı ve terbiyeli iki ayrı versiyonuyla)
Terbiyeli tavuk çorba
Yayla çorba
Sebze çorbası
Balık çorbası
Tarhana çorbası (kıymalı/tavuklu/balıklı/sade)
Brokoli çorbası
Kıymalı, pirinçli domates çorbası
Kırmızı Et Yemekleri
Izgara köfte
Pirinçli köfte -havuçlu ve patatesli
Terbiyeli kereviz
Etli/Bulgurlu Ispanak
Bamya (kıymalı)
Kabak dolma
Biber dolma
Havuçlu patates oturtma
Tavuk Yemekleri
Kabaklı, patatesli, havuçlu tavuk
Bamya (tavuklu)
Balık Yemekleri
Balıklı makarna
Balık köftesi
Güzel tarifleri/önerileri olan varsa çok sevinirim! Tüm minik adamlara/hanımlara afiyet olsun!
Sevgiler... Başak
Güncelleme: Çınar'ın aylara göre ayrılmış günlük yemek listesine buradan göz atabilirsiniz...
28 Ocak 2010 Perşembe
Pedagog Maceramız -Bölüm:3 (Çınar'la İlgili Konular)
Aslında galiba bu Çınar özelinde bir sorun değil, hemen her çocuk bu yolla ve ağlayarak anne-babayı kullanmaya meyilli. Ama bizim ailede genel olarak bir sinir sorunu olduğun
.jpg)
Gece geç yatması için de tek uykuyu deneyebilirsiniz dedi. Şimdi Çınar genelde 10-11:30 arası ve 15:30-17:00 arası uyduğu için akşam 21:00'den önce asla uyumak istemiyor uykusu gelmiyor bebeciğin! O saatte uyutmaya başlayınca da dalması bazen 22:00'yi buluyor. Ben harap tabii! Tek uyku uyuyunca haliyle daha erken yatacak-tı... geçen pazar, sabah 7'yi geçerek uyanınca (bizim için geç bir saat!) annemle hadi, dedik, tek uykuyu deneyelim! Neyse efendim, oynarken oynarken Çınar elimden tuttu, pıtır pıtır beni yatak odasında götürdü, kendini yer yatağına attı, başını yastığın üstüne koydu. Saate bir baktım: 10:05! "Ne yapalım Çınarcım?" dedim. Önce "fu fu fu" diye su istedi (yatmadan önce hep içiriyoruz), sonra "prrrrffffff" diye emziğini istedi. "Ne yapacaksın emziğini?" diye sorunca da "eeee eeee eee" dedi. E bu çocuk uyumak istediğini daha ne kadar anlatabilir? Tek uyku yalan oldu tabii :) Neyse artık, kendisi ne zaman talep ederse o zaman! Bir süre daha geceler haram bana...
26 Ocak 2010 Salı
Pedagog Maceramız -Bölüm:2 (Genel Değerlendirmeler)
Sonra da Çınar'ın sorunlarından bağımsız olarak çocuğun ihtiyaçlarını nasıl sağlıklı biçimde karşılayabileceğimizden ve bunları yaparken kuralları nasıl koyup nasıl uygulamamız gerektiğinden bahsetti. İnatlaşmanın gerektiği ve gerekmediği durumları anlattı (ay itibariyle Çınar da inatçı bir keçiye dönüşmeye başladı gibi...) -ki benim için çok önemliydi! Çünkü insan çocuk büyütürken, yanında yöresindeki pek çok kadın en az bir çocuk büyüttüğünden ve dolayısıyla hepsi de kendini çocuk doktoru/pedagog sandığından, müthiş bir bilgi kirliliğine maruz kalıyor. Aslında annelik içgüdüsü denen bir şey var gerçekten, ve azicik iç sesini dinlerse anne her şeyin doğrusunu da buluyor; ama kulağına gelen seslere de kayıtsız kalamıyor. Yemek yedirmek için inatlaşmamam gerektiğini anlamış ve Çınar sayesinde öğrenmiştim zaten, ama özellikle uyku ve onun için tehlikeli olduğunu düşündüğüm eylemlerde (prize parmak sokmak gibi) nasıl davranmam gerektiği konusunda sıkıntılıydım. Bence mesela, uyku konusunda taviz verilemezdi, yani çocuğun ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak bir yatış saati belirlenir ve ona uyulurdu. Ama sağdan soldan "iyi de canım, çocuk uyumak istemiyorsa zorla uyutulmaz ki, kalksın bir, sonra yeniden denersin"leri de çok duyuyordum ve bu bende -yine- "acaba çocuğumu çok mu zorluyorum?" hissi yaratıyordu. Neyse ki, doğrusunu yapıyormuşum!
Pedagog dedi ki: "Uyku saati, elini prize sokma, camdan/balkondan aşağıya sarkma gibi önemli/hayati konularda çocuğunuzla inatlaşabilirsiniz ve inatlaşmalısınız da. Ona, bu konuda kuralları sizin koyacağınızı ve buna uyması gerektiğinianlatmanız şarttır. Bu uğurda, gerekirse, sesinizi de yükseltebilirsiniz. Ama kişisel tercihleriyle ilgili konularda ve yemek yerken inatlaşmanız, onun özgürlüğünü, kişiliğini kısıtlar. O an, o yemeği yemek istemiyorsa, biraz huyuna gidip başka bir yol bularak, mesela yemeğin kendisini eğlenceli gösterecek şekilde, yeniden deneyebilirsiniz. Ya da yapılacak bir aktiviteyi yapmak istemiyorsa, saygı duyup onun istediğini yapmasına izin vermelisiniz. Ama çocuğunuz bazı konularda kuralları sizin koyduğunuzu bilmeli. Bu, onun da hayatını kolaylaştıracaktır." Bu kural konusunda en önemli nokta şuymuş yalnız, özellikle anne-baba, sonra da çocuğun hayatına kim dahilse aynı dili konuşmalı! Birinin söylediğine öbürü "aman ne olacak canım?" dediği anda çocuğun parmak kuklası olursunuz, haberiniz olsun!(Neyse ki bizim ailede herkes anne-baba olarak sözümüzü dinliyor, kurallarımızı yıkacak bir şey yapmıyor. Ahmet de ben de hep aynı dili konuşuyoruz, konuşmaya çalışıyoruz...)
Kural/inatlaşma konusunu bu şekilde çözüme kavuşturduktan sonra başka önemli bir genel yanlıştan bahsetti: temizlik/pislik takıntısı! Eğer siz de çocuğunuzun elini/ağzını her kirlendiğinde hemen silen ailelerdenseniz, bir daha düşünün! Sürekli temizlik ve pislik vurgusu çocuklarda obsesiviteye kadar gidiyormuş. Yemek sonuna (ya da kirletici ne aktivite yapıyorsa onun sonuna) kadar ağız/el silmeyip hatta üzerindeki kirli giysileri bile anında değiştirmemekte yarar varmış. Çocuklara kirlenme özgürlüğü yani! Ben -biraz da tembelliğimden- Çınar'ın ağzını yemek bitince silerdim (bkz. alttaki resimler). Bakıcısı ise benim tam tersim, yemek bulaştığı anda bez yıkanıp ağız/el siliniyor! Son zamanlarda Çınar eline su bile değse "aaaaggghhhh" diye gösterir olmuştu. Biz de "ehehehe, pek titiz canııım, dur hemen silelim" diye fazla üzerinde durmuyorduk. Yanlış yapıyormuşuz. Zaten ananesi ve sevgilisi Gülcan Abla yüzünden tüm temizlik araç-gereçlerine düşkün, titiz bir erkek çocuk oldu, bir de takıntılı olacakmış az kalmış :) Neyse, bu vesileyle olaya erken müdahale etme şansımız oldu. Şimdi eli kirlenip de bize gösterdiğinde, gayet sakince "N'olmuş? Elin yemek/boya mı olmuş? Olsun, sen ye/oyna şimdi, sonra temizleriz" diyoruz. Bir süre eline dikkatlice baktıktan sonra ikna oluyor...
Sakince demişken, kontrollü anne-baba-bakıcı-anane-dede-babane olmak da meğer ne kadar önemliymiş! Bizi korkutacak/üzecek/kendine zarar verecek bir şey yaptığında bazen elimizde olmadan aşırı tepki verebiliyoruz ya, bu genelde çocuğun o hareketi pekiştirmesine ve oyun haline getirmesine neden oluyormuş (gerçi bunu hepimiz biliyorduk). Mesela kusmaya verilen tepki. Bunu az çok bildiğim için Çınar ilk diş çıkarmaya ve de kusmaya başladığı günden bu yana kustuğunda pek renk vermemeye çalışıyorum. Bazen iş zıvanadan çıkınca -ben de insanım tabii- ben de zıvanadan çıkabiliyorum ama, özellikle son zamanlarda, sakinim. Öğürünce falan pek oralı olmuyorum, tabii boğazına gerçekten takıldıysa kusuyor! Ama beni denemek için yapıyorsa, vaz geçiyor. Bu çok ilginç (ya da tam tersine, beklenen de olabilir), kim kusmasına büyük tepkiler veriyorsa, ya da kusmasından daha çok tedirgin oluyorsa, o yemek yedirirken daha çok kusuyor. Yalnızca kusma için değil, her tür "sınır denemesi" için geçerli bu sakin olma durumu... Bir de, çocuk tehlikedeyken sakin olma gerekliliği var, ki bu daha da önemli! Çocuk zaten korkmuşken anne-babanın-ilgilenen kişinin aşırı heyecanlı tepkisi çocukta şok etkisi yaratabilir, istenmeyen bir sürü şeye (konuşma zorluğu, kekemelik, vb) yol açabilirmiş. Bir annenin davranışını örnek verdi pedagog. Çocuk müzik setiyle oynarken birden sesi sonuna kadar açmış ve kilitlenip kalmış. Çocuğu kurtaran ise annenin "çok mu açıldı müziğin sesi, gel kapatalım. Bak bu ses düğmesi, açıyoruuuz, kapatıyoruuuuz" diyerek durumu sakince kontrol altına olması olmuş! Yani efendim, durum ne kadar kötü olursa olsun ne yapıyoruz? Sakin ve kontrollü davranıyoruz! Şu noktada itiraf edebilirim ki, anne-baba olmak insan üstü bir çaba gerektiriyormuş :)
Hmmm, bir de ne vardı? Korkular... Yakında karanlık korkusuyla karşılaşabilirmişiz (şimdi pek farkında değil). Sadece karanlık değil, gürültülü şeyler, palyaço vb gibi çocuğun aslında günlük hayatta çok karşılaşmadığı ama korktuğu şyler olabilirmiş. O zaman da izlenecek doğru yol karanlığı/palyaçoyu/gürültüyü birlikte keşfedip, korkacak bir şey olmadığı konusunda güvenini kazanmakmış. Yani mesela, karanlıktan korkuyorsa, karanlık bir odaya el ele gidip, ışığı açıp"bak bir şey yokmuş" demek; bunu bir süre yapıp da güven duymaya başladığında yanında yürüyüp karanlık odaya girmek; daha sonra onu gönderip "ben sana buradan bakıyorum" demek gibi. Veya palyaço için internetten palyaçolu klipler indirip çocukla izlemek, ya da yüzünüzü birlikte boyayıp korkacak bir şey olmadığını göstermek de yapılabilecek şeyler arasında.
Genel değerlendirmelerin en sonuncusu olarak pedagog şunu söyledi: "Hastalarım bana çoğu zaman 'ideal çocuk yetiştirmek istiyorum' diye gelirler. Halbuki dünya ideal değil ki, dolayısıyla ideal çocuk yetiştirmeye ne gerek var? Mutlu çocuk yetiştirmeniz önemlidir, ihtiyaçlarını karşılayabilen çocuk yetiştirmeniz önemlidir. Hayata hazırlıklı çocuk yetiştirmeniz önemlidir. Çocuğunuz sakinliği, dinginliği de bilmeli, hareketi, yüksek sesi de. İşlerini yapmayı da bilmeli, yaptırmayı da." Hatta çok da uç bir örnek verdi: "Hani bir çocuk okulda arkadaşından dayak yediğinde baba 'sen de ona vursaydın' der; anne de 'hayır, sen vurma, gel bana söyle'. Üzgünüm ama burada babaya katılmak zorundayım. İlk vuran sizin çocuğunuz olmamalı, ama her türlü duruma hazırlıklı olmayı da bilmeli, öğrenmeli" Dediğim gibi, bu sonuncusu çok uç bir örnek, lütfen "şiddete evet" olarak algılanmasın. Zaten muhtemelen ben yine de "git sen de vur" demem, dedirtmem de :)) Ama hakkını aramasını her türlü öğretirim!
İşte böyle... bir sonraki bölümde Çınar özelinde bize neler söyledi, onlardan bahsedeceğim. Bakalım Çınar'ın uyku ve kusma sorunsalı psikolojik miymiş değil miymiş? Yapılacak bir şey var mıymış, yoksa kaderimize boyun mu eğecekmişiz? Coming soon, stay tuned... (ya da, bizi izlemeye devam edin!)
İyi ki Doğdun Minik Adamın Babası!

23 Ocak 2010 Cumartesi
Pedagog Maceramız -Intro ve Bölüm:1
15 ay Çınar'la başbaşa bir hayatımız olduktan sonra işe başladığım, cumartesileri de çalıştığım ve ilk 3 gün Çınar bu duruma aşırı tpki gösterdiği için
Pedagoji (ve aslında çocuk ile ilgilenen her tür bilime) son bir şans vermek istediğim için (ey bilim dünyası, iyi kullan bu şansı!)
22 Ocak 2010 Cuma
Minik Adam'ın İlk Yılı
Resmin üzerine tıklayınca büyük hali açılıyor olmalı. Umarım yazılar bir şekilde okunabiliyordur (belki bilgisayara indirip, zoom yapılırsa daha net okunur, uğraşırız derseniz yani. Çok eğlenceli ama, bence yapın :)) Minik Adam'ın bundan önceki maceralarını bu şekilde özet geçmiş olayım istedim :)
Tabii bu ilk yılın üzerinden bugüne kadar bir de 4 ay geçti... Çınar bu arada yürüme işini iyice kıvırdı, hatta koşmaya, dans etmeye, merdiven çıkmaya ve kendi etrafında fırıl fırıl dönmeye başladı (bu sonuncu aşama bizim açımızdan çok şenlikli oluyor... neden diye düşünürseniz kendi etrafınızda 3-5 tur dönüp yeniden düşünün :>). Hala çok kelime kullanmadan hayatını sürdürüyor (anne-baba-dede-anane-mama-atta-çişş-eegghh (pis)-ada (dayı)-po (top)-pa pa (helikopter... öyle ses çıkardığı için)-uff uff (tren, çuf çuf yani)- ve her tür hayvan sesi) ve işaretle, yapacağı şeyi tarif ederek herşeyi anlatabiliyor :) İş yapmaya, kendisine görev verilmesine bayılıyor; biz de onun bu sorumlu haline! Ufak tefek getir götür işlerini yaptırmaya başladık bile (bir şey al, bir yere götür, oraya koy gibi). Bu açıdan da aynı babasına benziyor, iş ver yapsın, görev adamı!
Daha fazlasını yeri ve zamanı geldikçe anlatayım... ve sizi Çınar'ın ilk yılıyla başbaşa bırakayım :)
Sevgiler! Başak
21 Ocak 2010 Perşembe
Minik Adamın Maceraları
