Bazı insanlar vardır. Çok sık görüşmemişsinizdir ama ilk seferde bile elektriğiniz tutmuştur. Sürekli yazışmaz ya da telefonda konuşmazsınız; ama özlersiniz. Haberleşmek sizi mutlu eder. Ayrı şehirlerde yaşıyorsunuzdur; ama birbirinizin şehrine gittiğinizde mutlaka bir fırsat yaratmaya çalışırsınız bir araya gelmek için. Ve buluşulup karşılıklı oturulup iki lafın beli kırıldığında aradaki mesafeler buz olur erir. Bir sene öncesinde -mesela- bıraktığınız yerden devam edersiniz sanki en son dün görüşmüşçesine.
Toprakana benim için bu insanlardan biri. Nurturia sayesinde tanıdım. Sonra Sapanca'da ve o Ankara'ya geldikçe görüştük -benim İstanbul kısmım çok sıkıntılı; geniş aile olunca, tüm kuzenlere bile sıra gelemeyebiliyor ne yazık ki... Sonra bir farkına vardım ki, o üst paragrafta yazdığım insan oluvermiş.
Tabii tanışmamıza vesile olan bir de minnak oğlu var, Toprak. Çınar ve Toprak aslında ilk defa 2010 yılında karşılaştılar. Toprak o zaman Çınar için Sapanca'da "o benim arabaaaaaam" diye koşturan "Kopak" idi. Aylarca o videosunu izleyip güldük. Sonra ertesi sene Ankara'da uçurtma şenliğinde bir araya geldiler. Ya da "aynı mekanda bulundular" diyelim. 3 yaşını henüz yeni doldurmuş Toprak'la 3 yaşını doldurmaya hala 4-5 ayı olan ve 2 yaşın tüm bencilliğini bünyesinde bulunduran Çınar çok da iletişim kurmadılar.
Ama bu sene, biri 4 diğeri neredeyse 4 yaşında olmak üzere olan iki yavru daha ilk andan kaynaştılar, pek de iyi anlaştılar. Hatta ilk andan Çınar Toprakana'ya "ben sizde kalabilir miyim bir akşam?" bile dedi. İnsanın çocuğunun bu yaşa gelmesi beraberinde pek çok "lüksü" de getiriyor-muş. Mesela çocuğu yalnızca göz ucuyla izleyebilmek gibi. Mesela uzun süredir görmediğin arkadaşınla kesintisiz sohbet edebilmek gibi. Mesela oturduğun yerden saatlerce hiç kalkmak zorunda olmamak gibi. Mesela bir arkadaş toplantısının tadını çıkarmak gibi... Biz de bu "lüks"ün tadını sonuna kadar çıkardık o gün. Hem çocukların güzel güzel anlaşmasının, birlikte "çete" olarak oynamasının, aralarındaki elektriğin keyfine vardık, hem de sohbetin muhabbetin!
Arabada eve dönerken Çınar'a "sevdin mi Toprak'ı Çınar'cım?" diye sordum. Yanıtı "eveeeet, Toprak benim en iyi arkadaşıım" oldu! Bu kadar da saf ve sadıklar!
Akşam bizi çok güldürdü ama. Yemekte anneannesi de duysun diye babası Çınar'a "senin en iyi arkadaşın kim Çınar?" diye sordu. Yanıt:
eee, şeey, Kum!! Kuu--m.. ay Toprak!!
Toprakana'cım, yine gelin! Ve söz, İstanbul'a geldiğimizde gerekirse bütün akrabalarımızı ekip sizinle buluşacağız. "En iyi arkadaşlar" kavuşsun, değil mi?
6 yorum:
Bir posta ne kadar mutlu olunursa o kadar mutlu oldum..Hem utandım hem mutlu oldum..Tarifi yok..Ankara'ya koşa koşa geleceğiz..
Toprak'a Çınar seni çok sevmiş en iyi arkadaşım demiş dedim.Anne hadi o zaman yine gidelim bende çok sevdim dedi :))) yerim ben bunları yaa!!
Kesinlikle bekliyoruz İstanbul'da sizi.Biran önce gelin.Hemen gelin.
Sarılıyorum kocaman ve öpüyorum sizi :)
Nurturia'da bulup tanidigim ve sonra kaybettigim iki tatli insan, ne guzel bir gun gecirmissiniz :)
Öperim sizleri de cocuklarinizi da :)
Özlem'cim, öpüyorum!! İlk İstanbul ziyaretine... söz!
Bahar'cım :) Neyse ki facebook var, instagram vaaar :) Bloglar vaaar...
Ne güzel bir buluşma olmuş:))
Arda'nın da isimle ilgili çok benzer bi hadisesi oldu, o kadar benzer ki yazamadan geçemiicim:
Çeşme'de bi arkadaş buldu kendine sitede, adı Tümer. R ler L ya, Tümel diyor çocuğa, bazen karışıyor Tünel diyor..Bi gün bir soru üzerine çocuğun ismini söylemeliydi:
-"Eeee, Tüü, eee KÖPRÜ" !! :))
Hahahahahaaaaa :))
Ay çok iyiymiş bu da Itır!!! Bunların kafaları aynı biçimde çalışıyor demek ki :))))))
Yorum Gönder