22 Ocak 2013 Salı

Duyuru: Binbir Çiçek'te Anne-Baba Gelişim Seminerleri

Okulumuzdan gelen duyuruyu sizinle paylaşıyorum! Ben ilkine katılamayacağım ne yazık ki; ama çok yararlı olacağını düşündüğüm bu seminerlerin ilerleyen serilerinde umarım görüşürüz!

--------------------------------


Anne baba gelişim seminerlerimiz başlıyor!

Çocuklarımızı anladıkça tanıyacağız, tanıdıkça onlarla olan ilişkilerimizi güçlendireceğiz. Bu düşünceden yola çıkarak akademik danışmanımız Yrd. Doç. Dr. Tülin Şener Kılınç ile gerçekleştireceğimiz bir dizi anne baba gelişim seminerinin ilkinin 26 Ocak 2013 Cumartesi günü düzenleneceğini belirtmekten mutluluk duyar, katılımınızı memnuniyetle bekleriz. 

Seminer programının içeriği ile ilgili detaylara ve yıl boyunca düzenleyeceğimiz diğer seminer başlıklarına dair bilgilere aşağıda ulaşabilirsiniz.

I. YAŞLAR VE EVRELER: NE, NE ZAMAN, NASIL GELİŞİYOR? 

26 Ocak 2013 Cumartesi günü düzenlenecek olan bu seminerde gelişim psikolojisinin bir konusu olan çocuk gelişiminden bahsedeceğiz. 

Döllenme ile başlayan ve ölümle sona eren bu yaşam boyu süreçte, bebeklikten ergenliğe doğru hangi kilometre taşlarını arşınladığımızı konuşacağız. Küçük çocukların nasıl büyüdüklerini, nasıl geliştiklerini tartışacağız. Bunları yaparken de çocukların bedensel, bilişsel ve sosyal gelişimlerine odaklanacağız. Onların bu inanılmaz hızlı yolculuklarında anne-baba olarak biz neredeyiz, ne yapıyoruz şaşıp kalacağız. Eyvah, çocuğum büyüyor! 

Eyvah değil, ne güzel! Gelin konuşalım, tartışalım. Çocuklar büyürken neler değişir hep beraber görelim.

Konuşmacı: Yrd.Doç.Dr Tülin Şener Kılınç
Tarih: 26 Ocak 2013 Cumartesi Saat: 11:30 – 14:00
Yer: Binbir Çiçek Çocuklar Evi

Ayrıntılı Bilgi (13:30 – 18:00 arası)
312 448 18 18 /Okul Psikologu Huriye Gürleyük

Anne baba gelişim seminerlerinde önümüzdeki aylarda gerçekleşecek diğer konular:

II. BEBEKLİKTE BAĞLANMA VE AŞK: NE İLGİSİ VAR CANIM? İLK DUYGUSAL İLİŞKİLER VE UZUN SÜRELİ ETKİLERİ

III. GIIIRRRRR! BU SES MİDEMDEN GELMEDİ, EVET SİNİRLİYİM! ÇOCUKLA İLETİŞİM

IV. MİNİ MİNİ BİR KUŞ DONMUŞTU, ENGİRİ BÖRD OLMUŞTU: MEDYA VE ÇOCUK

V. NERDEN BAŞLASAM, NASIL ANLATSAMMM… DOĞUM, ÖLÜM, CİNSELLİK… KAVRAMLARIMIZ, KORKULARIMIZ

VI. ÖDİPUS ÖDÜMÜZÜ KOPARIYOR! ÇOCUKLARDA CİNSEL GELİŞİM

VII. SESİMİ DUYUN! ÇOCUKTA DAVRANIŞSAL SORUNLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI

14 Ocak 2013 Pazartesi

İki Çocuklu Bir Gün

Dün ŞURADAKİ serzenişimi yazıp yayınla dedikten sonra börülceciğim Serapcicim aradı. Harıl harıl ev bakıyorlar, Bahar'ı bize bırakıp bırakamayacğını sordu. Allah, dedim, hemen getir, hemmen! 

Zira Çınar üç haftadır görmediği kuzenini sayıklıyordu ve ben biliyordum ki, Bahar gelince Çınar benimle değil, onunla oynamayı tercih edecekti!

Öyle de oldu. Bahar'a yemek yedirme operasyonundan sonra ikisi kendi başlarına kah azarak, kah sakin sakin oynamaya başladılar. 

Bu arada fark ettim ki, ben Çınar'dan daha küçük bir çocuğa yemek yedirirsem, Çınar yemeğini kendisi yiyor (ay hayır, normal zamanda nadiren yiyor kendisi, konuşmaktan o kaşık o ağızla buluşamıyor. Ve hayır, daha ne kadar böyle sürecek bilmiyorum. Teşekkür ederim.).


Velhasıl, "dinlenemiyorum beeen" diye başladığım Pazar gününü hem bu iki baldan tatlı yavrunun oynamasını izleyerek, hem dinlenerek hem de tepeme binen bir dinozor olmadan yemek pişirebilerek geçirdim. Bahar kızım bana pilavın tavuklarını didiklemekte de yardım etti bu arada. Çocukların etinden, sütünden de yararlandım yani!

Demek ki, Çınar'ın ihtiyacı olan şey, arkadaşmış, kardeşmiş! Onu böyle küçük kuzenleriyle oynarken görünce içim eriyor. "Abilik" taslamıyor asla, ama o kadar uyumlu oynuyor ki. Kırmadan, kızmadan, kızdırmadan. Zaman zaman kendisinden taviz verebiliyor -anası kılıklı! Ama böyle zamanlarda, ne kadar yumuşak huylu olduğunu görünce, içimi bir sevinç kaplıyor. Karşısına onun bu huyunu takdir edecek insanlar çıksın istiyorum hep... 

Neyse efendim, daha fazla duygusallığa kapılmadan, iki çocuklu hayatın aşırı derecede zor olmayacağına karar vermiş olduğumu huzurlarınızda yazmak istiyorum. Evet, Çınar'ın müstakbel kardeşi Bahar'ın yaşına gelene kadar bu üstteki cümleyi defalarca yutacağım, onun da farkındayım! Ama 2 sene, yapabilirim; daha önce de yaptım, yine olur diyorum!

Ben ve naifliğimden bugünlük bu kadar, iyi haftalar diliyorum!!!

13 Ocak 2013 Pazar

Pazar Günü Dinlenmek Gibi Bir Hayalim Var!

Pazar günleri herkes dinlenir, kimse evden çıkmak istemez, kısa süreli bir yerlere gidilir sonra yayılır ya...

Olmuyor öyle bizim evde! En azında, benim için öyle olmuyor... Dinlenmenin yolu pazar evde oturmaktan geçmiyor. Hatta daha çok yoruluyorum!

Selin geçenlerde şöyle bir görsel paylaştı Facebook'ta:

"Bir annenin çocuğunun dikkatini çekmesi için en kolay yol 
oturup rahatlıyormuş gibi görünmesidir"

Kesinlikle doğru! "Annem p.posunu yere koydu" alarmı var çocuklarda; en azından Çınar'da!

Pazar günleri saat 8'de başlıyor bizim evde. Daha doğrusu, Çınar için 6-8 arası bir zamanda başlıyor; ama Ahmet sağolsun 8'e kadar oyalıyor, ben o saatte kalkıyorum; Ahmet de geri yatıyor. 

Rutin olarak yavruyla birlikte krep yapıyoruz ve artık yedinci senesini doldurmuş akçaağaç şurubuyla yiyoruz. 

Kahvaltı saatinden sonra benim dinlenebildiğim tek saat başlıyor: Çınar'ın film saati. Onun herhangi bir Pixar filmini izlediği 1,5 saat içinde ben önce mutfağı toplayıp sonra da bilgisayarın başına oturuyorum. Gönül gazete okumayı ister; ama Bekir Abi o saatlerde henüz gazete vs getirmiş olmuyor... Ben de doya doya "bloggerlık" yapıyorum...


Film bitince, "yayma keyfi" de bitiyor benim için. Babayı uyandırma, kahvaltı hazırlama, mutfağı toplama, o arada elli kere Çınar'ın seslenmelerine bakma, ortalığı toplama, yine Çınar'ın taleplerine yanıt verme, arada işi gücü bırakıp Çınar'la oynama derken öğlen yemeği zamanı geliyor. Öğlen yemeğinden sonra yine yukarıdaki döngünün aynısı yaşanıyor. Aslında Çınar'la oynamak çok eğlenceli. Fakat yorucu; zira enerjisi hiiiç bitmiyor! 

"Saklamabacalık oynayalım anneeee..."
"Hadi ben meyve olayım, sen beni yakala ve yeeee..."
"Hadi sen ot yiyen dinozorsun, ağacı yee, ben de sonra gelip seni yiyeyiiim..."
"Hadi ben yatakta zıplayayım, sen de beni yakalaaa ve gıdıklaaa..."

Ara sıra sakin oyun da oynayabiliyoruz: legolar, oyun hamuru, kart eşleştirme" gibi... Ya da çok yorulduğumda "hadi gel kitap okuyalım" dediğimde severek kabul de ediyor.

Ve en artık tam "evet, sabahtan beri yorulduğum yeter, artık biraz Ahmet devralsın dediğim anda salonda şu manzarayla karşılaşabiliyorum...


Yorumsuz :)

Her zaman da böyle olmuyor tabii... Mesela şu an, babasıyla oynuyorlar ya da aslında tam olarak yerde ikisi birden yatıyorlar. Nasıl oluyor anlamıyorum; ama baba dinlenirken ona pek bulaşmıyor Çınar. Ben oturduysam, bir anda üstüme bir dinozor atlayabiliyor! Niyeyse her cümle "anneeeee" ile başlıyor. Herşey "anne"den talep ediliyor. Yani yukarıdaki gibi şekerleme yapma ya da aşağıdaki gibi yayma lüksüm yok...


Çınar'ın "annem kendisi takılıyor galiba" sensörü öyle güçlü ki, kendi odasında sakin sakin oyuncaklarıyla oynarken "hah, daldı oyuna, gazetemi okuyayım" desem, daha ikinci sayfada gazetenin üstüne haşırt diye bizim minik iniveriyor!

Yani, eğer Çınar öğlen uyumadıysa benim Pazar "dinlencem" onun yattığı 20:00 sularında başlıyor. Öğlen uyuduysa, pek de dinlenmiş olmuyorum :) 

Kısacası... benim "Pazar günü hayalim" evde kalıp dinlenmek değil. Dinlenebilmek için evden sabahın köründe çıkıp ayak tabanlarım patlayana kadar dışarılarda dolaştığım bir Pazar hayal edebiliyorum ancak...

Bir annenin Pazar günü dinlenmeyi hayal etmesi için çocuğunun kaç yaşına gelmiş olması gerekiyor acaba, onu merak ediyorum şimdi...

Dinlenebilen herkese iyi pazarlar diliyorum!

11 Ocak 2013 Cuma

Yoga!

Geçen akşam tam pijamalarını giydirdim, yatırmak üzereyken bizim minik adam birden yere oturup bağdaşımsı bir şey kurdu ve ayaklarının üzerine kapaklandı. N'apıyorsun, dedim, "kaplumbağa oturuşu" dedi. İçimden "kaplumbağa oturuşu nedir ki" diye düşünürken dışımdan "kim öğretti sana bu oturuşu?" diye sordum. Yanıt: "Yoga öğretmeniim!".

Hah, dedim, annenin bilmediği, hayatında yapmadığı aktiviteler serisi, no bilmem kaça hoşgeldik! Okulda yoga dersleri olduğunu biliyordum; ama nedense, Çınar nasıl olsa o kadar hareketsiz duramaz, diye derse katıldığını hiç düşünmemiştim. Meğer katılıyormuş! 

Tabii, hemen gaza gelen anne modeli olarak "ee" dedim "başka neler öğretti yoga öğretmenin?". Hemen başka bir hareket gösterdi, bunu ilk değil de ikinci olarak hatırlamasına şaşırdım; zira hareketin adı dinozor duruşuymuş -tabii ki yogada böyle bir hareket bulamadım baktığımda. Sonra kendiliğinden bana "kaplan duruşunu" ve epeyce uğraşarak "ağaç duruşunu" gösterdi! 

Sol üst: Kaplumbağa duruşu/turtle pose, Sağ üst: Kaplan duruşu/Tiger pose
Sol alt: Dinozor duruşu :), Sağ alt: Ağaç duruşu/Tree pose

Bağlantılara tıklarsanız, bu duruşların asıllarını görebilirsiniz. Doğrusu, yaşına göre başarılı bence bizim minik! Daha sonra kendine hırs yapmış herhalde, ağaç duruşunu çok daha dengeli de yapabildi. Ben de milyon tane fotoğraf çektim. Ertesi gün anneanne ve dayıya yoga öğretmeye çalıştı; ve fakat her ikisi de daha "Kaplumbağa Duruşu"nda sınıfta kaldıkları için sanırım vazgeçti. Dün de babasına gösteriyordu; ama sonuç ne oldu bilmiyorum.

Ben ailenin en esneği çıktım, kaplumbağa duruşunu bile, Çınar kadar olmasa da, yapabiliyorum! Her akşam bana azar azar yaptırsa mi yoga diye düşünmüyor değilim şimdi... o kadar okullara gönderiyoruz, bir yararı olsun efendim, değil mi?

Mutlu haftasonları! Sağlıcakla ve sporla kalın :)

10 Ocak 2013 Perşembe

Bolulu Aşçı Çınar Usta'dan Kremalı Tavuk Tarifi!

Çok iştahlı bir çocuk olmayan Çınar yavrum iş yemeği yeme değil de yapma konusuna gelince herkesten önce mutfağa dalmasıyla meşhurdur! Dolayısıyla, ben ne zaman mutfakta yemek yapsam, Çınar da işin içindedir. Bu aralar, bir şeyleri soyup-doğrayabildiğinden beri, yemekleri neredeyse kendisine yaptırıyorum diyebilirim!

Bu yemeği de, çok ufak yardımlar alarak, ben anlattım, o yaptı! Tavukları ben doğradım; havuçları "birlikte" soyup "birlikte" rendeledik. Kalanı kendisine ait...


Kremalı Tavuk

1- Tavuk inciği kuşbaşı doğrayın (çok minik olmasına gerek yok) (1/2 kg)
2- Havucu soyup rendeleyin (1 adet)
3- Kabağı soyup rendeleyin (1 adet)
4- Hepsini yoğurun
5- 1 paket krema ekleyin, karıştırın
6- 1 paketten biraz az toz mantar çorbasını üzerine serpin, karıştırın
7- 200 derece fırında üstü kızarana kadar pişirin

Afiyet olsun :)

NOT: Krema ve toz mantar çorbası nedeniyle belki çocuklara yedirmek istemeyebilirsiniz; ama kendiniz için düşünebilirsiniz. Hem çok pratik bir yemek, hem de çok lezzetli oluyor ;)

NOT2: Mutfak önlüğünü "talented Mrs. Hobidich" dikmişti, hediyeydi. Aynısından bende de var, blogun eski takipçileri hatırlar sanırım! Bayan Hobidich'e ulaşmak isterseniz hobidich@gmail.com dan mail atabilirsiniz :)