Başlarken...
Kendimi sorguladığım bir dizi yazı yazmayı düşünüyorum bu ara; bu ilki... Öncelikle, bu yazı dizisinin tamamen kendimle, kendi anneliğimle ilgili olduğunu yazayım ki sonra başka annelere kötü örnek olduğum kanısına kapılmayın.
Diğer yazılarımı takip etmişseniz, bir ara bu aktivite konusuna kafayı takmış olduğumu da okumuşsunuzdur. Aslında, derdim aktivite değil; oyundu. Bizim minik adamın oyuna ve oyuncaklara karşı genel isteksizliğiydi. Hala öyle çok aşama kaydetmiş değiliz, zaten araya bahar da girdi, mümkün mü güzel havalarda evin içinde dursun! Öğle uykusu dışında adamın hayatı parkta geçiyor, neredeyse yemeklerini bile bahçede yiyecek! Tabii, oyun, oyuncak hak getire! Ama bence sağlıklısı da bu! Atlasın, zıplasın, sallansın, kaysın, yorulsun, iştahla yemeğini yesin, sızsın! (Dünkü gibi, bir rekora imza atıp 2.5 saat öğle uykusu uyusun mesela; sonra yine yorgunluktan gece de her zaman yattığı saatte uyusun kalsın!)
Oyun/oyuncak ayrı konu da (ya da aynı konudur, ama benim demek isteyeceğim farklı), "aktivite" konusuna takmıştım ben! "Herkesin" çocuğu kaptan kaba, bardaktan çanağa fasülyeleri, mercimekleri, nohutları şıkır mıkır aktarırken benim oğlum niye önüne koyduğum "materyallere" bön bön bakıp sonra da fırlayıp Vileda'nın sapıyla banyonun ışığını açıp kapamaya çalışıyordu? Ya da çocuk dergilerinden çıkan eşleme kartlarını tombik elleriyle itip aile albümlerini "ıh ıh" diye göstererek bin kere sorduğu kişileri neden yeniden soruyordu? Pekii peki, "tüm çocuklar" parmak boyalarıyla çılgınlar gibi eğlenirken bizimki elini kutuya bandırıp da zevkten çıldırmış şekilde önündeki boş sayfaya süreceğine neden "gggııııııhhhhhaaaaaaaaa!!!!!" şeklinde dehşetle sarıya boyanmış eline bakıp "çıkarın ulan bu şeyi elimden, pis pis, ne buuuu, neeee???" dercesine çığlık atmıştı?
Hadi diğerlerini "daha vakti vardır belki, biraz daha büyüse nasıl da güzel eşleştirecek de küçük daha annesi" diye geçiştirmeyi başarsam da, şu son parmak boyası olayında çok bozulmuştum! Yani babayla hiçbir masraftan kaçınmamıştık: boyama önlüğü, odasını kaplayacak genişlikte yer matı, kocamaaan resim defteri... yapılır mıydı bu bize yani? Pilavı avuçlayarak yiyen oğlum parmak boyasını pis mi bulacaktı? Bu da başıma gelecekti?
O günün hayal kırıklığıyla şu cümleyi bile kurdum eşime: tamam, bundan sonra heveslenip Çınar'a hiçbir şey almayacağım! Ben niye hevesleniyorsam? Oynayacak olan Çınar, Çınar mı dedi bana sanki "anne, ellerimi boyaya bandırıp bandırıp soyut şeyler çizmek istiyorum; bu aralar 18-24 aylık çocuklar arasında trend buymuş!" diye. Tamam, küçücük çocuk talep edecek durumda değil, annenin/bakıcının bir şekilde yönlendirmesi lazım; ama, heryerde "çocuğu gözlemlemek çok önemli" diye atıp tutan ben, nedense bu aktivite, zeka geliştirici etkinlikler serisi, minik Einsteinlar yaratalım oyuncakları ve oyunları işine kendimi, çocuğumu bile gözlemleyemeyecek kadar çok kaptırmıştım! Neyse ki, silkelendim ve kendime geldim.
Buyrun vardığım sonuçlar ve kendi çocuğumu anlama rehberim:
1- Çalışmaya başladığımdan beri, Çınar'ın günlük gereksinimleriyle ilgili gözlemlerimi hala başarıyla sürdürsem de, oyunla ilgili gereksinimlerini tam takip edemiyorum. Bunda aslında biraz da "Ne yapıyorsunuz Mine Abla?" diye açtığım telefonlara Mine Abla'nın hep aynı "Hiç kızım, iyiyiz işte" diye yanıt vermesinin de etkisi olabilir. Belki de gerçekten bir şey yapmıyorlardır, belki de benim için aslında çok önemli olan Çınar'ın o gün hangi kitaplarla ilgilendiği, koltuğa kaç kez tırmanıp indiği, arabasının tekerleklerini kaç dakika boyunca çevirdiği, hangi oyuncağına sardırıp hangisiyla o gün daha az ilgilendiği Mine Abla için çok gündelik bir bilgi olduğundan paylaşmaya değer bulmuyor olabilir. Akşam ben eve gelince de bizim minik adam beni deli gibi özleyip kimseyle konuşmama izin vermediği için yüzyüze soru-yanıt faslı da yapamıyorum bakıcımızla. Dolayısıyla, çocuğumu -bu konuda- tanıyamayan, anlayamayan bir anne oldum çıktım!
2- Çocuğu anlayıp tanıyamayınca, gereksinimlerini de, neden hoşlanabileceğini de kaçırıyorum haliyle. "Benim istediğim" aktiviteleri yapmayınca da "niye böyle oldu bu çocuk, niye hiçbir şeye ilgisini çekemiyorum?" diye hayıflanıp duruyordum haliyle. Son zamanlarda, tatil dolayısıyla da, minik adamla daha çok vakit geçirdim ve aslında bilinçli olarak daha çok gözlemledim. Ve fark ettim ki, bizimkinin isteği öyle oturduğu yerde kartlarla, bandırmalı boyalarla, baklagillerle oynamak değil. Oturup yaptığı şeyler de var, ama hiçbirini benim dayatmamla yapmadı: matruşkaları iç içe dizmek-parçalarını eşleştirmek, kitap okumak, albümlere bakıp "kim kimdir" oynamak, mutfak çekmecelerini boşaltıp bütün aletlerin işlevlerine bakıp yeniden doldurmak... Hem de en "cool" tavrıyla.
3- Zorlama aktiviteye hayır! Bizimkinin sloganı bu.
Nurturia'daki şu
meşhur aktivite sorusunu sorduğumdan beri neredeyse her akşam hevesle eve gelip
"bak şimdi sana ne yapacağım Çınar, çok seveceksin bence" diye türlü şey denedim, sonuç hepsinde hüsran! Bir tek neyi sevdi? Koltuk minderlerini yere indirip koltuktan aşağı atlamacayı! Niye? Fiziksel bir çocuk çünkü, ihtiyacı olan şey daha çok hareket! Hatta, kısıtlanmadan daha çok hareket! Yani, iş yine dönüp dolaşıp madde-1'e geldi mi? Geldi! O zaman aslında benim burun kıvırdığım ama fiziksel ve hatta ruhsal gelişimini gayet de olumlu etkileyen futbol (topa dan dun vurmaca), saklambaç, yakalamacılık, yatak üstünde zıplamacalık gibi
"sıradan" oyunlar önemli miymiş? Aslında önemliymiş. Peki sorun ne?
"E herkesin çocuğu bunları oynayabilir!" Oynasın arkadaşım, seninki de tek ve biricik bir çocuk, üçgen şekilli delikten üçgeni atınca mı farklı olacak yalnızca?
4- Yaşına uygun aktivite... Bu yaş konusunda sıkıntılıyım aslında. Bazen ayından ileride davranabiliyor, ben de buna kanıp yığıyorum çocuğun önüne 2+ malzemeleri/oyunları/oyuncakları. Bazen de, arkadaşların çocuklarından görüp, dur bakayım, bizimki de yapar mı ki, diye bir deneme yapıyorum. İkisinde de sonuç hüsran, tabii! Hala ısrarla anlamadığım şey şu: bu çağlarda, iki çocuk arasındaki 15-20 gün bile önemli! Kaldı ki, zamanından önce zorladığım bir şey onda güvensizlik/becerememe duygusu yaratmış bile olabilir. Buyrun burdan yakın bakalım!
5- Farklı koşullar, farklı çocuklar: kreşe giden bir akranıyla ya da evde kardeşi olan bir akranıyla aynı aktiviteleri yaptırmaya "zorlamak", ilgisini çekmeyince de "bak işte, hiçbir şeye ilgisi yok, hiiiç" diye hayıflanmak da aslında bizim minik adama büyük haksızlık! Başka çocuklarla, özellikle de kardeş gibi bir örnekle bir arada yaşayan çocukların dinamikleri ile bütün gününü evde kendisinden 40 ila 60 yaş büyük biriyle geçiren çocuğun dinamikleri arasında dağlar kadar fark var!
6- Aktivite aktivite diye çocuğu zorladığım şeylere bir bakalım... hepsinin entellektüel bir tarafı var! Olmayıversin arkadaş! 19 aylık çocuk, daha kreşe bile başlamadan eğitilmeyiversin! Montessori de demez mi, zorla eğitim olmaz, öğrenmek istediği zaman, ilgisini çeken şeyi verin çocuğa! Bizimki de gündelik hayatla, hayatıniçinden şeylerle ilgili. İstemiyor kağıtları yırtıp yapıştırmak, önüne konan kaptan diğer kaba nohut aktarmak, "bu resmin aynısından hangi kartta vardı? hmm şunda!" deyivermek... Ama mesela kendisi mutfak dolaplarını açıp kavanozlar arası hububat transferi yapıyor. Üstünde aynı türden resim olan süt ve meyve suyu kutularını ayrı bir köşeye dizebiliyor, anneannesinin koltuklarının üzerindeki melek figürlerini "orda da var, orda da var" diye gösterebiliyor. Kendi materyalini kendi yaratıyor yani, herşeyi devletten beklemiyor!
7- Yönlendirme, önüne imkan sunma güzel bir şeydir; ama, sürekli yeni yeni şeyler sunulduğu zaman bizim minik adamın ilgisi de doğru orantılı olarak azalıyor! Sakin sakin yaklaşmak, "eğleneceği" aktiviteler konusunda insiyatifi biraz da onun eline bırakmak ve teker teker gitmek lazım! Bir anda her akşam çocuğa "belki bunu sever" diye türlü aktivite sununca çocukcağız da "höööyt, ne oluyor, teker teker gelin!" dedi haliyle...
Ben bunları neden yazdım? Hem kendi kafama artık bu iş dank etsin, diye; hem de, benim gibi bu "aktivite konusuna takmış anneler" varsa "yalnız değilsiniz ama bakın ben ne buldum?" diyebilmek için.
Burada bahsi geçen ve bizim minik adamın hiç mi hiç ilgisini çekmemiş olan aktiviteleri bebeleriyle birlikte başarıyla uygulamış, eğlenmiş, öğrenmiş, keyiflenmiş annelere de selam eder, başarılarının devamını dilerim!
Sevgilerimle... Başak
Dipnot: Gelecek yazımı "çocuk bakımıyla/eğitimiyle ilgili bu kadar çok şey bilmeye çalışmak ne kadar yorucu, değil mi?" konusunda yazacağım... bilginize...