Bundan 7 sene önce, "çocuk da yaparııım, kariyer deeeee" diye çığırttığım zamanları hatırlıyorum bu aralar. Ne kadar nafimişim. Henüz evli bile değildim, evlilik hazırlıkları yapan 25 yaşında bir genç kızdım (evet, genç kız sayılırım bence o yaşta da :P). Dünyayı sırtımda taşıyabileceğime, yine de dimdik durabileceğime inanıyordum.
Doktora tezimi jüriye sunduğumda 5,5 aylık hamileydim. Ona rağmen kendini gösteren bir göbeğim vardı. Oğlumla birlikte ilk sınavımızdı. Alnımızın akıyla çıkmıştık. Sonra o karnımdayken bir makale bile yazdık, yayımlattık. Kariyer işi böyle tam gaz gider sanıyordum ben... sanmamak laızmmış.
Sonra, doktoram bitince bölümde kadrom da bitti. 1 ay sonra da Çınar doğdu. Çok başarılı bir zamanlamaydı. Doğum izni, emzirme izni vs gibi dertlerim olmadan doya doya baktım bebeğime -evet, çok bocaladım, çalışmaya başlamak da istedim.. öyle 'anne olmak hayatmın gayesiymiş, ölesiye mutluyum' hallerim olmadı ne yazık ki... Ama "doya doya baktım". O arada, yapmayı hedeflediğim şeyler elimde patladı -hocamla birlikte çok güvendiğimiz projeyi TÜBİTAK kabul etmedi. Hem de 2 kere! Tam 9 ayım kaybolmuş oldu böylece... ve benim kariyer planım da suya düştü.
Sudan çıkmış balık gibi kaldım ortada. Paldır küldür iş aramaya başladım; Çınar 1 yaşını doldurmuştu artık. Anne işe başlayabilirdi. Hayal kırıklıklarıyla son buldu iş başvurularım; akademik kariyer yapmayacaksanız, doktora başa belaymış, onu anladım! Sonra, bir vesileyle, şu anda çalıştığım işe girdim. Cumartesi günleri de çalışmam gerektiğini, işe kabul edildikten sonra öğrenmem pek hoş olmasa da, başta önemsemedim.
Sonra çıkmaya başladı acısı, Çınar'ı hafta içi bakıcıyla, haftasonu anneanne/babaanneyle bırakmaya başladım. Tek pazar, nereye kadar? Oğlumla mı ilgileneyim, evimle mi, kendimle mi? Kocayı hiç aklıma getirmiyorum dikkat ederseniz. Tabii ki, seçim minnak oğlandan yana oldu. Kendimi unuttum, evimi unuttum, kocamı unuttum. Yine de annem sağolsun, bizi rahatlatmak, nefes almamızı sağlamak için elinden geleni yaptı. Hala da yapıyor... Hemen şu noktada, son derece beceriksiz, ev işlerinde de hiç mahir olmayan bir insan olduğumu da hatırlatayım yeniden.
Çınar kreşe başlayınca, ve alışmakta zorlanınca, cumartesileri ücretsiz izin almaya başladım. Sağolsun, şirket izin verdi bu duruma. Tabii, maaşın bir kısmı yalan oldu. Önemli değil... çocuğumun mutlu olması, alacağım üç kuruş fazla paradan çok daha önemliydi benim için -hala öyle (hala ücretsiz izin alıyorum). Ve yine sağolsun şirketim, Çınar'ın her sorununda benim tam gün ya da yarım gün izin almama da izin verdi. Gerçekten, bu konuda haklarını ödeyemem. Ama tabii, bu yaklaşım beraberinde "çocuklu kadın çalışandan verim alınmaz" tezini de birlikte getirdi. Halbuki, aldığım izinlerin sayısı ne olursa olsun ben, bana verilen her işi zamanında ve doğru biçimde yaptım ve teslim ettim. Fark etmedi. Gerçekten uzmanlık isteyen işler yapmamaya/yaptırılmamaya başladım. Mevcut durumda uğraştığım işleri yapmak için değil doktoralı olmaya, üniversiteden mezun olmaya bile gerek olmayabilir bence. Tabii bu da beraberinde müthiş bir motivasyon düşüklüğü, hayata karşı ilgisizlik ve sonuç olarak da mutsuzluk getirdi bana.
Yeni işler aramaya başladım. Yine önüme doktorayla ve doktorada kaybettiğim "profesyonel zamanla" ilgili engeller çıktı durdu... Her seferinde "tamam, en azından burada Çınar'la ilgili her konuda bana yardımcı oluyorlar" diye sabrettim.
Bir dönem, mezun olduğum bölümde öğretim üyesi kadrosu açıldığını öğrendim; başvurdum. Başvurum değerlendirilmeden reddedildi; nedeni, doktora sonrasında yurtdışında post-doktora yapmamış olmam. Halbuki, yönetmelikte böyle bir şey yok. Hatta, bu engel olmasın diye, evlendiğim sene doktora araştırması için 6 ay Kanada'ya gitmişim. Yayınlarım var, başarılı bir tezim var... Ama, prensip kararıymış, yapacak bir şey yokmuş. İstersem, çocuğumu alıp/bırakıp gidebilirmişim yurtdışına. Dönüşte bakılırmış... Yapmadım. Çınar'ın düzenini bozmak istemedim. Onu bırakıp gitmek zaten bir seçenek değildi benim için. Hatta önümde daha önce 9 aylık çocuğunu bırakıp yurtdışına giden; ama dönünce bölüme yine de kabul edilmeyen bir arkadaş örneği de var... Size deee, prensip kararınıza daaa, deyip bıraktım peşini. Başka üniversitelerde benim bölüm zor bulunuyor; şehir dışı derseniz, hem Çınar bu kadar küçükken ailemin yakınındaki "comfort zone"dan çıkmak istemiyorum, hem de şu an gittiği kreşi bırakmaya içim elvermiyor... o macera da öylece yarım kaldı anlayacağınız...
Şimdi bir yerden yanıt bekliyorum. O yeri çok istiyorum. Ama ne zaman onaylanacağı; hatta tam olarak o işin olup olmayacağı da belli değil. Büyük ihtimal, diyelim. Beklerken gelen iş fırsatlarını da reddediyorum ha bire. Nedeni ne? Başka bir yerden haber beklerken diğer işi kabul etmeyi etik bulmamamla birlikte, bu gelen iş tekliflerini kabul edersem Çınar'ı bırakıp seyahat etmem gerekebilir, buradaki gibi Çınar'ın hastalıklarında vs işten çıkıp eve gitmeme izin vermeyebilirler... Komik, değil mi? Yani ben, çocuk yapabiliyorum ama kariyer yapamıyorum :)
Hemen söyleyeyim, bir miktar talihsizlikle birlikte tüm bunlar benim seçimlerim. Ben istediğim için böyle oluyor ve pişman değilim. Yani, Çınar beni engellemiyor; ben, doğrusunun bu olduğuna inandığım için Çınar nedeniyle kendimi engelliyorum. Dolayısıyla, sızlanmaya gerek yok. Ama sanki, bu tür özveriler, hep kadınlardan bekleniyormuş gibi de gelmiyor değil. Bizim hayatımızla ilgili olarak, bu konuda kocamın hakkını yiyemem. İşte en mutsuz olduğum, depresyonun ucundan döndüğüm dönemde "işi bırak, nasıl olsa hallederiz bir şekilde" deyip destek olmayı, "şehir dışında bir üniversitede iş imkanı bulursan kaçırma, ben nasıl olsa bulurum iş" demeyi de bildi. Ben anne olarak kendime bu görevi yükledim. Ama her zaman iş, kadına kalmıyor diye düşünüyorum.
Bilmiyorum yanılıyor muyum? Mevcut durumda tek bildiğim, çocuğumla çok mutlu ama işte çok mutsuz olduğum, ve bunun böyle devam etmemesini istediğim. Ama çözüm derseniz, beklemekten başka çözümüm de yok.
Başak ve ikilemleri gurula sundu... esenkalınız!