23 Ocak 2010 Cumartesi

Pedagog Maceramız -Intro ve Bölüm:1


Böyle damdan düşer gibi blog tutmaya başlayınca konulara giriş yapmak kolay olmuyormuş...

Hele ki konu psikoloji bilimi, hele ki çocuk psikolojisi olunca :)

Nerden çıktı bu pedagog macerası ve Çınar'ı pedagoga götürme fikri? Tabii ki annesinin başının altından! Çünkü bu anne illa her soruna bir çözüm bulacak ve şu çocukcağızı kendi haline bir türlü bırakmayacak ya... belki de annenin kendisinin psikoloğa gitmesi gerekiyordur (ortak kanaat bu yönde).

(Savunma&Intro) Şimdi efendim, arkadaşlarım bilir, kendim de ucundan kıyısından bilim adamı sayılabilirim -en azından hayatımın 6 yılı akademisyen olarak geçti- bilime saygım sonsuzdur. Hele ki tıp ve psikoloji dendi mi akan sular durur! O yüzden kendimi bildim bileli, doktorlar ne derse aynen yaparım, dışına çıkmam! Vaktiyle psikoloğa gitmişliğim bile vardır (hatta tek seansta olay çözülmüştür).

Dolayısıyla Çınar'ı da önceleri "bilimsel" yollarla büyütmeye çalıştım. İlk aylarda, emzirirken bile doktorlar ne derse onu yaptım (annelerin tecrübesi mi? tıp varken niye dinleyeyim!), patladı! Uyutma için kitaplarda ne yazıyorsa onu denedim, patladı. Neyse ki Çınar başlarda sorunsuz yemek yiyen bir çocuktu da o iş için de satır aralarında boğmaya kalkmadığım yavrucuğu...

Bu "bilimsel" büyütme işi için 1 yıla yakın hem kendimi hem de minik adamı (tabii ki etrafımızda dolanan baba-anane-dede-babane tayfasını da) biraz zorladım açıkçası. Sonra Çınar'ın 1 yaşıyla birlikte aslında onun da bir birey olduğunu, tercihleri, yapmak istediği ve yapmak istemediği şeyler olabileceğini, aslında bizim gibi tepkiler verdiğini ama konuşamadığı için bunları bize ifade edemediğini, ama anne olarak onu anlayabileceğimi, ikimizin de hoşuna gidebilecek şekilde yönlendirebileceğimi ve ihtiyaçlarını karşılayarak onu mutlu edebileceğimi fark ettim. Meğer buna "doğal ebeveynlik" deniyormuş. Bir pedagog şu soruyla açıklıyor "kolunuzda saat olmasa bebeğinizin uykusu geldiğini, ya da karnının acıktığını nasıl anlarsınız?" Çınar doğduğundan beri kendiliğinden çok çok düzenli bir bebek olduğu için benim kolumda saat olmasına gerek yoktu zaten ama asıl noktayı sonunda anladım! Ben aslında çocuğumu hep sağdan soldan duyduğum/okuduğum kalıplara sokmaya çalışmıştım... Onun için çocuk doktoruna götürüp de "hocam, geceleri çok zor uyuyor, çok sık uyanıyor; şu kadar saat uyuyor yalnızca, yanlış mı davranıyoruz acaba, ben bu uyku konusunda hata mı yapıyorum?" dediğimde doktoru "hiçbir şeyi yanlış yapıyor olamazsınız, baksanıza ne kadar mutlu bir çocuk" diye boşuna demiyormuş, onu anladım. O noktadan sonra kitapları sallamadım, Çınar'ın mutlu olması ve düzgün büyümesi yetti bana. Sonuçta her bireyin kendi içinde bir dinamiği var, ona saygı göstermeyi öğrendim. Hala arada sapıttığım "uyumuyor/yemek istemiyor bu çocuk, hep benim hatam, ben öğretemedim bunları ona" diye kendimi (ve Ahmet'i) yediğim oluyor ama çabuk geçiyor.

Eeee, pedagoga ne diye gittin o zaman diye soruyorsunuz değil mi? Aslında iki nedeni var:


  1. 15 ay Çınar'la başbaşa bir hayatımız olduktan sonra işe başladığım, cumartesileri de çalıştığım ve ilk 3 gün Çınar bu duruma aşırı tpki gösterdiği için

  2. Pedagoji (ve aslında çocuk ile ilgilenen her tür bilime) son bir şans vermek istediğim için (ey bilim dünyası, iyi kullan bu şansı!)
(Bölüm-1) Evet, 15 ay aradan sonra işe başladım, hem de özel sektörde! 7 gün 24 saat oğlumun yanındayken onu günde 3-4 saat görebilmeye başladım... İkimiz için de kolay olmadı. Çınar ilk iki gün pek algılayamadı sanırım, Mine Teyze'siyle mutlu mesut oynadı (Mine Abla ile son 2 aydır beraber bakıyorduk Çınar'a, Çınar ona epey alışmıştı). Ama üçüncü gün albümde fotoğraflara bakarken beni özlediğini fark etti ve yaygarayı kopardı! 3 gün boyunca durumu çeşitli biçimlerde protesto etti (aktivist bir oğlum var benim, karnımdayken ilk tekmesini 1 Mayıs'ta atmıştı): önce mama sandalyesine oturmayı ve yemek yemeyi reddetti, ertesi gün gündüz uyumadı, son gün de Mine Teyze'sini oynarken yanına oturtmayıp salonun kapısına dikti! Kadıncağız oturmaya çalıştıkça elinden tutup kaldırmış, salonun kapısına götürmüş :) Sonra ben anane-babane yoluyla yavaş yavaş alıştırmaya çalıştım, başarılı da oldu; ikinci haftanın ortasında Çınar durumu tamamen kabullenmişti ve artık sabah beni el sallayıp öpücük vererek kapıdan uğurluyordu... İyi ki ananeler ve babaneler (ve tabii dedeler) var bu dünyada :)
Tabii ben yine de, ilk haftaki tepkisinden sonra, hemen bir pedagogdan randevu aldım. Amacım oğluma bu durumda nasıl davranam gerektiğini, onun bu zor süreci nasıl kolaylıkla atlatabileceğini öğrenmekti. Arada bana uykusu, beslenmesi ve çabuk sinirlenmesiyle ilgili ip uçları da verirse süper olurdu tabii!
İlk gün Çınar, babası, ananesi ve dedesi bir ordu halinde gittik pedagoga. Aslında iyi ki öyle yapmışız, çünkü pedagog Ahmet ve benimle konuşurken Çınar anane ve dedeyle kaldı, ortamdaki oyuncaklarla vs oynadı. Pedagog hanım bizden -hamileliğimden bu yana- Çınar'ın öyküsünü dinledi, sıkıntılarımız anlattık, mevcut durumu anlattık... anlattık da anlattık. O da notlar aldı... aldı... aldı da aldı! Sonra o da bize Çınar'ın yapabildikleri ve yapamadıklarıyla ilgili sorular sordu. Onları da yanıtladık, not aldı. Sonra Çınar'a bir bakmak istedi. Aslında olay bu noktada koptu bizim için... hemen aktarıyorum efendim:
Pedagog hanım Çınar'ın önüne 3 basamaklı, yumuşak, Çınar'ın koltuk altlarına ancak gelen bir merdiven koydu, en üst basamağa da bir balon, sonra da Çınar'dan onu almasını istedi. Bizimki gayet şık bir şekilde merdivenin etrafından dolanarak balonu aldı, ama pedagog hanım "hayır hayır, merdiveni çıkman gerekiyordu" dedi. Halbuki o arada biz "ehehehe, çok akıllıca, ne diye yorulsun ki, nihaho" şeklinde gülüyorduk. Koskoca pedagog öyle deyince biz de bir gayret Çınar'ı merdivenden çıkarmaya çalıştık, ama yok, adam başka işler peşinde! Zaten inat :) Neyse, sonra bir şekilde babasının elini tutarak çıktı ama pedagoga o da yetmedi, kendi çıksın dedi. İyi de kardeşim, merdiven o kadar yumuşak ki, ben bile basınca denge kuramıyorum, bu bebecik ne yapsın? Söylüyoruz ablaya, çıkıyor normalde, diye ama, belli ki bize pek inanamıyor. Neyse, bu testten geçemedik galiba. Sonra Ahmet'in eline minick kağıtlar verdi ve Çınar'ın almasını istedi. Neyse ki oğlum baş parmağı ve işaret parmağıyla kağıtları toplayarak ilk puanını kaptı. Sonra kalemle sağı solu boyamasına izin verdiler. Sonra bir kaç ufak tahta küp getirdi pedagog ve Çınar'ın onları üst üste koymasını istedi. Çınar onları birbirine vurarak müzeik yapmayı tercih edince ortam yine bir gerilir gibi oldu. Neyse, uzun uğraşlar sonucu minik adam küpleri üst üste koymaya ikna oldu. Ama ancak ikisini üst üste koyabildi, üçüncü nedens bir türlü durmadı. O zaman pedagog bize ödev verdi "bu hafta kesme şekerlerle çalışmanızı istiyorum, mümkün olduğu kadar çok şekeri üst üste koysun" dedi. Bir de Çınar'ın bizimle ve bakıcısıyla geçirdiği iki ayrı günü yazacakmışız. Bir de bize test yollayacakmış, onu doldurup hepisini mail atacakmışız. Bunları yapınca sonuç seansına gelecekmişiz (o yüzden Bölüm-1 zaten).
Pedagogun söylediği gibi küp şekerlerle bir iki deneme yaptık. Dedesi en fazla 4 taneyi üstü üste koyabildi, Çınar da 2 :))) Bazı şeyler genetik kardeşim :)) Üçüncü hep Çınar'ın midesine gitti. Halbuki benim oğlum tatlı sevmez, yemez! Zaten bu küp şeker alıştırması bana çok çok şekilci geldiği için yaptırmaya heves bile duymadım (kendi adıma aşamadır!). Eminim pedagoji bilimi açısından çok önem arz ediyordur (hatta hasbelkader bu blogu okuyan bir pedagog varsa bana "hanımefendi, siz dalga geçiyorsunuz ama şöyle böyle önemli" dere çok da sevinirim). Ama ben sevmedim, hoşlanmadım bu yaklaşımdan. Çınar 10 tane şekeri üst üste koyabilseydi de sevmeyecektim, eminim! Neyse, testi de doldurduk. Her ne kadar ilk sorusu "düz bir çizgi üzerinde yürüyebiliyor mu?" olsa da ve benim bu soruyu "sarhoş olmadığı zaman evet" şeklinde yanıtlama isteğimi ve testin geri kalanını geyik geyik doldurma arzumu tetiklese de tüm testi ciddi ciddi yanıtlamayı başardık! Günlükleri de tuttuk. Hepsini pedagoga gönderdik. Bugün sonuç toplantısına gideceğiz... Bakalım ne diyecek?
Umarım sevgili pedagogumuz bize kitaplarda okuyabileceğimizden farklı şeyler söyleyebilir. Yoksa pedagoji bilimi için ağır konuşacağım, bilim dünyasının haberi olsun! Bizim fark etmediğimiz, yolunda gitmeyen şeyleri de söyleyecek belki -her ne kadar ben de çocuğunun assssla bir kusuru olmadığını düşünen annelerden olsam da (buna inanıyor muyum inanmıyor muyum bilmiyorum), beni ikna edebildiği sürece her türlü şeyi yapmaya hazırım. Ama işte, karşımda "kitaplardan bir demet" türde bir konuşma yaparsa, o zaman "bu da böyle bir deneyimdi işte, bana ders olsun" diyeceğim ve çocuk yetiştirmede bilimin rolü sayfasını kapatacağım :)
Bölüm-2'de görüşmek üzere, esen kalın!

Bölüm-2 için buraya tıklayın.
Bölüm-3 için de buraya...

4 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

Ilahi!!! Yani hadi sen annesin, boyle seylere takilabilirsin, tanimiyorum ama Ahmet de mi diyesim geliyor??? Genelde babalar biraz daha sogukkanli oluyor benim gozlemledigim ama... Gerci bazen ben de oyle yiyorum ki Taylan'in basini; baska caresi kalmiyor. Galiba benzer durum olmus :)))

Ama o pedagoga da pessssssssssss!!!!!!!!!!!
Bence bir daha kesinlikle gitmeyin. O ne ya, sinav gibi, esas problemle ilgili birsey soyledi mi acaba merak ettim.

Icin rahat olsun, bizim YavruSu da Cinar'la ayni. Daha simdiye kadar 2 kubu ustuste koydugunu gormedim, o da birbirine vurup ses cikarmayi seviyor, yani onca kup koyduk onune ama nafile. Sonra da bi dak'ka ya ben n'apiyorum deyip, oyuncaklarla ilgili bu seri yazilarini dosendim. Ayrica eminim balonu da kisa yoldan almaya calisirdi. Yani bence bunlar cok normal seyler, hic kafana takma derim.

Senin ise baslaman konusunda da, sen alistin mi ki onun bu kadar erken alismasini bekliyorsun. Gerci eminim Cinar senden daha once alisacaktir, ki sanirim alismistir bile. Bunlar hep donemsel seyler. Bir de klise olacak ama ne kadar vakit gecirdigin onemli degil, onemli olan bu vakitte kafani ve sevgini tamamen ona vermen ki eminim bu konuda da bir sorun yasamiyorsundur. Ama bu pedagog yuzunden gereksiz seyleri kafana takip Cinar'i da gereksiz yere stres yapma derim. Sen de demesi kolay tabii diyebilirsin o ayri ;)

Bu arada iyi ki yazmaya basladin. Sensiz eksikmis bu diyarlar :)))

Sevgiler, Evren.

larcencielblog dedi ki...

Merhaba Evren,

Aslında yorum yerine Bölüm-2'yi yazacaktım ama baktım yayımlamam uzayacak, o zaman güzel yorumuna yorumla karşılık vereyim dedim.

Evet, Ahmet de çok soğukkanlıdır, ama ben başının etini yiyince o da çaresiz kalıyor :)) Bir de, benim ilk işe başladığım ve Çınar'ın sorunu olan hafta o burada değildi. Ben de "sen bilmiyorsun ama neler olduğunu" şeklinde yaklaşınca "tamam, al randevuyu gidelim" dedi :))

Pedagog, sonuç toplantımızda beklediğimizin çok dışında bir performans sergiledi, yakında okursun :) Ama zaten ben de şeker, küp dizme vs olayına çok takılmamıştım. Sırf eğlence olsun diye anlattım. Yani çocuğumu gözlemleyebiliyorum çok şükür, gelişimini iki küp şekerle ölçecek değilim :) Ha bir de, zaten 18-19 aya kadar ancak 2 küp koyarlarmış üst üste, müsterih olalım :P

Alışma olayında konu farklı aslında. Tabii ki ben de Çınar'ın hemen alışmasını beklemiyordum, hatta bu tepkileri vermesini bekliyordum! Bizdeki sorun, bakıcımızın olayı idare edemeyişi sonucu Çınar'ın durumu abartmasıydı ve kullanmasıydı. Hoş, (bakıcısıyla yalnız kaldıkları) 3 gün çok şiddetli tepki verdikten sonra ben olaya el koydum, cumartesi anane-dede-dayı üçgeni, pazar aile sevgi yumağı, pazartesi tam gün-salı yarım gün de bakıcıyla birlikte babane-dede takviyesi olunca ilk tepkiyi verdiğinden tam 1 hafta sonra çarşamba günü, Çınar bizi kapıdan el sallayarak ve öpücük vererek uğurladı, bütün günü de bakıcısıyla mutlu mesut geçirdi. Bu anlamda evet, ben daha alışamadan, o benim sabah işe gidip eve akşam gelmeme alışmış oldu. Şimdi döndüğümüzde çok seviniyor, deli gibi üzerimize atlıyor ama öyle çok da yapışmıyor. Ve ben buna çok bozuluyorum :)) Diyorum ya, belki de annesinin psikoloğa gitmesi gerekiyordur!

Kaliteli zaman geçirmek konusunda da sana yüzde yüz katılıyorum! Eve geldikten sonra o kadar güzel zaman geçiriyoruz ki ben de "gerçekten de tüm gün birlikte olmaya gerek yokmuş" diyorum!

İşte böyle, yarın Bölüm-2 geliyor. Ya ben çok uzun uzun yazıyorum, korkuyorum herkes sıkılıp okumayı bırakacak diye. Ama sen minik adamın blogunu sevdiysen ne ala!

Kocaman sevgiler, Başak

nergiz dedi ki...

yaz valla ..sen çok çok yaz..yaz ki ben de okuyup herşeyi dert etmemeyi,biraz rahat olmak gerektiğini kafama çarpa çarpa kendime hatırlatayım..çok mu kasıyorum nedir ??
sevgiler..çınara kocaman öpücükler