15 Mart 2010 Pazartesi

Anneliğin Korkutucu Halleri

Bunu bir yerde okudum, ama neresi hatırlamıyorum... bir soruydu aslında galiba, "anne olduğunuzdan beri kendinizi her an atakta dişi bir kaplan gibi hissediyor musunuz?" diye. Sorunun yanıtı büyük harflerle EVET! Oğlumu ben koruyamazsam, ihtiyacı olan şeyleri ona ben sağlayamazsam dünyada hiç kimse yapamayacakmış gibi geliyor. Minik adam daha bebekken bu duygular daha yoğundu. Sonradan geçiyor, normale dönüyorum sanmıştım; ama, şekil değiştiriyormuş meğer!

Cuma akşamı anane, baba, anne, minik adam ekip olarak 365'teydik. Minik Adam'ın en sevdiği yer, çünkü üst katta "uf uf"a (trene, çufçuf), Smart Play'de "eeeııınnnnn"lara (araba) binebiliyor, Smyk'da oyuncaklarla oynayabiliyor, top havuzunda tepinebiliyor... Ben bu kadar çocuk dostu bir alışveriş merkezi daha bilmiyorum Ankara'da. Bunların yanına şimdi bir de yemek yenecek alanın ortasına çocuk oyun alanı yapmışlar. Aileler yarım daire şeklinde tasarlanmış barda yemek yerken, çocuklar da barın iç kısmında duvara monte oyuncaklarla oynayabiliyorlar. Böylece yemek yerken etrafa saçılmış çocuklarınızın peşinde koşmak zorunda kalmıyorsunuz :)) Anlatamadın, diyorsanız, aşağıdaki resme bir göz atıverin...


Şimdi, konunun girişle ilgisi şu: Cuma akşamı bizim minik adam da trene, arabalara bindi, oyuncaklarla oynadıi top havuzunda tepindi. E sonra anane, baba ve annenin karnı acıktı (minik adam daha yeni muzlu süt içtiği için o toktu). Dolayısıyla, biz de bu yeni hizmetten yararlanıp kendisini oyun alanına koyarak yemek yemeye başladık. Alanda yaşça en küçük çocuk bizimkiydi. Zaten böyle çocuk kalabalığına alışık değil, önce bir afalladı, ama sonra alışıp araya kaynamaya çalıştı. Tabii, daha büyük ve "deneyimli" çocuklardan pek fırsat bulamadı. Kuzu kuzu sırasını bekledi; çoğunlukla da, sırası geldiğinde de tam oynarken yine biraz daha büyük bir çocuk bizim miniği iteleyip sırayı aldı. Hiç ses etmedi yavrucuğum, yine beklemeye devam etti (bkz. aşağıdaki resim).


Ve fekat ben, içimdeki dişi kaplanın saldırı pozisyonuna geçtiğini hissettim ve kendimden korktum! Hatta kendimi anneme ve sevgili eşime "o zaman ben gideyim, şu büyük çocuğu kenara ittirip gelivereyim" derken yakaladım! Yok hayır, yapmadım sevgili okur, müsterih olun, ama ramak kaldı! Dokunmadık hiç, sürece müdahale etmedik. Kendisi başının çaresine baksın, dedik. Ama zor tuttum kendimi. Ne korkutucu bu annelik halleri! "Kendisi halletmeyi öğrensin" diyor beynin ama yüreğin "git, dağıt çocukların hepsini, hep çocuğun oynasın, mutlu olsun" diyor. Sonra beynin yine "hayır, şimdi mutlu olur; ama, sonra bunu hep senden bekleyecek... ve bir gün sen olmadığında, o zaman ne olacak?" diyor. Kalbini susturup, beynine hak veriyorsun. İçin yanıyor, ama doğrusu bu. Uzun vadede minik adamı mutlu edecek şey bu!

Yalnız son zamanlarda bulunduğum bir kaç ortamda, beynini dinleyen tek anne benmişim gibi geliyor. Sitenin çocuk parkında, ya da böyle oyun alanlarında. Hep de 2-3 yaş civarı çocukların anneleri, pedagoglar falan mı böyle tavsiye ediyor bilemiyorum, ama çocuklarının hiçbir hareketine ses çıkarmıyorlar. Geçen yaz mesela, sitenin parkına indik, Çınar salıncak delisi. İki salıncak var; biri boş, diğerinde 2 yaş civarı bir kız çocuğu sallanıyor. Tam bizim minik adam kurulmuştu ki salıncağa, bir feryat "meniiiiiimmmmmm!!!! insin salıncağımdan!!!!" Ben güldüm, annesinin konuyu açıklamasını bekledim, ama tık yok. Yeniden aynı feryat. "Tamam o zaman, biz kaydıraktan kayalım, sen sallan, sonra da biz sallanırız" dedim. "Haaayıııırrrrrr, kaydırak da meniiimmmmmm!" Şimdi, benim dişi kaplan kıpırdanıyor içerde, ama tasmasından tutuyorum hala, bekliyorum ki anne "birşeyler" desin. Dedi de, şunu: "Hehe, bu aralar böyleyiz; iki yaş bunalımı var ya, işte herşey onun sanıyor..." Şimdi sevgili anne, tamam, vır vır vır sürekli konuşma yapma çocuğuna; evet, 2 yaş, "terrible two (belalı iki)" hepimizin başına gelecek, göreceğiz... de, o bunalımdan çocuğun sağlam bir birey olarak çıkması için senin ona bazı şeyleri anlatman, doğrusunu öğretmen gerekmiyor mu? Yoksa bu horrible three, fucking four olarak devam eder (ben bunu bir blogda okudum, acayip hoşuma gitti, google'dan arayacağım şimdi, ama bulamaz da link veremezsem, affetsin beni o blogger lütfen).

Hadi yine bu anne, diyalog kuran sınıftandı. Geçen cuma olduğu gibi, kurmayan sınıftan olanlar da var. 5-6 yaşlarında bir erkek çocuk, dört dönüyor oyun alanında. Bir ara, Çınar ayağının altına denk geldi, kattı önüne sürükledi. Ben yine müdahale etmedim, ama isterdim ki annesi "oğlum, bak bu senden çok küçük bir bebek, biraz daha dikkatli ol" desin. Minik adam düşmedi, mızırdanmadı da. Ama, ben yine, "ben olsam böyle yapmazdım" dedim. Kızdım. Kızmamalıyım, biliyorum... ama işte bu da, anneliğin korkutucu hallerinden biri. Ve ben bu dertten çok muzdaripim!

Bütün bunları bana içimdeki dişi kaplan mı yazdırdı, beynim mi bilemiyorum! Belki ortak çalışmalarıdır -ne bileyim, annelik de böyle bir şeydir belki... Ve şunu biliyorum, tabii ki herşeyine müdahale etmeyeceğim oğlumun. Hayatın içinde mücadele de var, yaşayarak öğrenmesi en güzeli. Ama, doğru davranmak, iyi insan olmak, çevresine saygılı olmak nedir anlatamayacaksam, annesi olarak ne işe yararım ki?

4 yorum:

Serap dedi ki...

Ehehehe BAsakcim bu yazdiklarindan sonra benim icimdeki hala kaplan uyandi yauuuuf:))) Dagatirim!!!!!!Kukremeeeeeeeeee(o ses nasil yazilir bilemedigimden:)))))

larcencielblog dedi ki...

Çocuk kitaplarında falan bu sesi şöyle yazıyorlar Serapcicim: Roaaaaarrrrrrrr!!!!! Ama ben de hala alternatif yazma arayışı içerisindeyim :))

Bu arada, içindeki hala kaplan enerjisini dişi kaplan olacağı zamana saklasın, Bahar bebeciğimizin gelişine çok kalmadı, lazım olacak :P

Ay bir de, hazır yazıyorken, Fransızca sınavın için tebrik ederim! J'adore ton enthousiasme! Beaucoup des bisous, pour toi et pour ma petite, Bahar :)

Seda dedi ki...

Benim genelde yasadigim sorun daha farkli. Burada Amerikali aileler allah icin cocuklarina cok guzel terbiye veriyorlar, baska cocuklar rahatsiz olmasin diye dikkatli davraniyorlar. Biz de oyle yapiyoruz, hersey guzel.

Fekat memleketimden arkadaslar, cocuklari icin fazla korumacilar. Cocuklar birbirlerine dokunuyorlar, elele tutusuyorlar, aman birbirlerinin gozunu oyar bunlar diye hemen herkes atilip ayiriyor. Ben Sila baska cocuklari ya da bir ortami kesfederken cok fazla mudahele etmek istemiyorum, baskalarini rahatsiz etmedigi surece.

Ama baska ebeveynler cok mudahele edince napacagimi bazen sasiriyorum..bir de boylesi var :)

larcencielblog dedi ki...

Sedacım,

Süper bir konuya değinmişsin! "Başkalarını rahatsız etmediği sürece" ben de dokunmuyorum Çınar'a, ve diğer çocukların dokunmasına da ses çıkarmıyorum. Dokuna dokuna tanıyorlar birbirlerini de. Tepkileri de böyle ölçüyorlar aslında. Hatta ufak itişmelere de müdahale edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ama, burda "müdahalenin sınırı" önemli. Mesela, o oyun alanındaki çcuğun yaptığı gibi Çınar'ı önüne katıp götürmek, sınırı aşar. O, tanımak ya da iletişim kurmak amaçlı bir eylem değil çünkü, bildiğin vandallık. Bunu Çınar yaparsa, ona ben müdahale ederim.

Mihribanlar'la Mini Town'a gittiğimiz hafta Elif Naz ve Çınar çok haşır neşir oldular mesela, hatta Elif bir ara Çınar'ı iteledi biraz, Çınar da mızırdandı. Ama bence bunlar çok normal şeyler. Mihriban tabii, Çınar üüzlmesin diye, hemen müdahale etmek istedi ama "hayır gerek yok" dedim. Yalnızca, Çınar'a "Elif seni incitmek istemedi, seni çok seviyor" dedim. Sonra zaten Elif Çınar'ı öptü, barıştılar :)

Hani belki sen de, kendi davranışlarınla örnek olabilirsin diğerlerine. Gerçi belki, Sıla'nın sevgi kelebeği hali yüzünden diğer anneler "aman bu koştura koştura bizim çocuğa geliyor, bunlar birbirlerine bir şey yapmasın" diye atağa geçiyor olabilirler. O zaman da belki Sıla'yla ya da diğer çocukla konuşuyormuş gibi yapılıp anneye mesaj verilebilir, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla hesabı :)

Aslında hepsi aynı kapıya çıkıyor biliyor musun? Çocuğuna toz kondurmayan, aşırı korumacı Türk annesi mantığı! Asırlardır gelen bir şey olduğu için de kırmak zor, ama artık elimizden geldiği kadar yapacağız bir şeyler :)