22 Mart 2010 Pazartesi

Yuva Notları -II

"Bugün pazartesi, Bebek Koala anaokuluna vardı bile. (...) Eşyalarını dolaba yerleştiriyor, dolap kapağına güzel bir resmini yapıştırmayı da unutmamış.
(...) Bam bam bam, badabam! Gün müzikle başlıyor.
(...) Her yerde boya kalemleri, keçeli kalemler, fırçalar var. (...) Bebek Koala önlüğünü giyip resim yapmaya başlıyor. Burnunun ucuna bile boya bulaşmış!
(...) Bebek Koala ve arkadaşları bahçede oynuyorlar. Salıncaklar, kaydıraklar, hayvanlar, tahterevalliler...
(...) Eğlenceli bir öğle yemeğinden sonra Bebek Koala yoruluyor. (...) Anaokulunda sanki gece oldu, herkes uyuyor. Şışt, sessizlik lütfen!
(...) Bebek Koala ve arkadaşları evcilik oynuyor, taklalar atıyor, jimnastik oynuyorlar! Ne kadar eğlenceli! (...) İkindi kahvaltısından sonra öğretmenleri çocuklara en sevdikleri hikaye kitabını okuyor.
(...) Bebek Koala anaokulunu çok seviyor. Yeni arkadaşlar da edindi. (...) Günün bitmesini hiç istemiyor!"  


Bu satırlar, minik adama yeni aldığımız "Bebek Koala Anaokulunda" kitabından. Tam aklımdaki anaokulunu anlatıyor kitap. O yüzden, görür görmez atladım üstüne! Biraz da, minik adam yuvaya başlamadan önce bir kulak dolgunluğu olsun istedim... O anlamda işe yarayacak mı bilmem ama, yeni kitabını pek sevdi bizimki. Bütün haftasonu yalnızca bunu okuduk. Haziran'da da bunları hatırlamasını diliyorum şu an :)

Dediğim gibi, tam aklımdaki anaokulunu anlatıyor kitap! Çocuklar birlikte müzik yapıyor, şarkı söylüyorlar, resim yapıyorlar, bahçede oynuyorlar, öğle uykusuna yatıyorlar, ikindi kahvaltısı yapıp hikaye dinliyorlar, yeniden oyunlar oynuyorlar... ve Bebek Koala günün bitmesini hiç istemiyor! Biz de böyle bir yuva arıyorduk minik adama...

...ve bulduk! Hatta bir değil, iki tane bulduk! Ve şimdi de hangisini seçelim, karar veremiyoruz.

Tamam, baştan başlıyorum: Daha önceden gittiğimiz Montessori önokulu olan okul (gerçekten yuva diyemeyeceğim) beni yalnızca Montessori sisteminden soğutmakla kalmamış "insanların 'iyi' diye referens verdikleri yuva burasıysa kötülerini düşünemiyorum" diye endişelendirmişti bile! Aslında bu önceden gittiğimiz okulun yuva olarak tasarlanmış binası, yüzme havuzu, jimnastik salonu, sosyal ve kültürel aktiviteleri müthişti, ama ah o didaktik eğitim çabaları yok mu! Bizi gezdiren bayanın Madame Montesorri olduğundan bile şüphelendim bir an. Tam bir fransız mürebbiyesi havasındaydı! Ruhum sıkılmıştı! O yüzden, Montessori'lere biraz tepkili olarak başladı yuva turumuz. Ama, Montessori olmayan yuva bulmak da çok kolay olmadığı için "mecburen" kattık turun içine 1-2 tane!

Gittiğimiz ilk yuva da Montessori okuluydu. Ama bizim için Monte-sorry oldu; çünkü, kapıyı açan olmadı. Zaten, apartman girişinde bir daire olması, camlarının kesekağıdı kaplı olması (her ne kadar üzerine çiçekler yapıştırılmış olsa da) ve gündüz vakti içeride ışık yanıyor olması koca bir eksi yazmıştı hanelerine. Bir de üstüne içeri girmekte zorlanınca, daha onlar kapıyı açmadan (ki 5 dakika kadar da şans verip bekledik) çıkıp gittik gezmeden!

İkinci yuvamız, "konvansiyonel" anaokullarındandı.  Bahçe katında, aslında dükkan olarak tasarlanmış iki katlı bir daireydi burası. Öğlen uykusu saatinde gelmiş olmamız nedeniyle işleyişi pek göremedik. Ama, ne eşime ne de bana profesyonel bir yermiş gibi gelmedi. Zaten, okul yöneticisi de, işleyişten çok yemek kalitesini daha bir ön plana çıkarma hevesindeydi :) Ev yapımı reçeller, taze meyve suları, ev yapımı kekler, börekler... ağzımın suyu akmadı değil ama, yuva kalitesi olarak pek de ikna olmadım. Güzel yönleri de vardı tabii, yapılan aktivitelerden fotoğraflı mailler yoluyla ailelere günlük olarak haber verilmesi gibi. Ama biz bir türlü ısınamadık. Bir de, bahçesinin olmamasından, olan bahçeye de bir kaç kere çevre yolunda araba düştüğü için çocukları hava almaya civar bir parka götürmelerinden de pek hoşlanmadık...

Sonra, yine bir Montessori önokuluna gittik: Binbir Çiçek Çocuklar Evi. Ben, tanımından dolayı, biraz ön yargılı girdim içeri. Ama, itiraf etmeliyim, kocaman müstakil binalarından ve binanın önündeki kocaman çocuk parkından etkilenmedim değil! Bizi, çok güleryüzlü bir bayan karşıladı. Hilal Hanım, okul yöneticisi, aynı zamanda da psikolojik danışman. Amerika'da Montessori eğitimi almış. O kısmı beni çok da ilgilendirmedi; kendisinin çok tatlı ve güleryüzlü olması yetti. Diğer Montessori okulunun aksine, çok sıcak bir ortam karşıladı bizi Binbir Çiçek'te. Zaten, Montessori eğitimine 3 yaşa yakın geçiyorlarmış. Bizim minik adam buraya başlarsa, önce "toddler" sınıfına gidecekmiş. Burada da Montessori materyalleri var (tanıtım amaçlı), ama bildiğiniz normal oyuncaklar, yapbozlar, kitaplar da var. "Toddler" ekibi binanın giriş katında gününü geçiriyor, diğer katlarla ilgileri yok. O katlardan haftanın belirli günleri resim öğretmenleri, orf öğretmenleri, bale/dans öğretmenleri gelip miniklerle oynuyorlar. Yalnızca toddler katını gezmedik tabii ki, diğer katlara da çıktık. O kadar ferah bir ortamı vardı ki yuvanın, içimiz açıldı! Yüzümüz güldü. Çocuklar da pek mutlu, pek meşgul görünüyorlardı. Bana tek "hah, olmazsa eksik kalırmışsınız" dedirten "yuvanın dilinin İngilizce olması" oldu. Tamam, Amerikalı eğitmenleri de varmış ama, yani... nedenini anladık, elçiliklerden pek çok çocuk var yuvada. Dolayısıyla, ortak bir dil geliştirmeye çalışıyorlar ama, Türkçe de olabilir o dil, bizimkiler sanki çok mu anlıyor allah aşkına? :)) Her neyse, ortam o kadar güzeldi, çocuklar o kadar şirin ve mutluydular, bahçe o kadar etkileyiciydi, ve Hilal Hanım o kadar şekerdi ki, çok da önemsemedik açıkçası... önemseyemedik :) Uyku, tuvalet eğitimi, beslenme konusundaki yaklaşımları da tam kafama göre olunca, tamam, dedik: Bu yuvayı deftere yazalım!

Son gittiğimiz yuva da, Nurturia'dan tavsiye, Çekirdek Yuva idi. Aslında, Çekirdek Junior. Çünkü, 1.5-3 yaş grubu Junior'a gidiyor. Büyüdükleri zaman da "büyük" binaya geçiyorlar! "Junior" kısmı, müstakil bina değil. Yine apartman giriş katında, iki katlı bir daire. İçerisi biraz sıkışık geldi bize aslında, ama burada da Çocuk Gelişim Uzmanı Funda Hanım içimizi ferahlattı! Böyle tatlı insanlar lazım yuvalara. Şıkır şıkır, neşeli! Çekirdek'te saydığım ilk 6 maddenin hepsi var! Hem de en güzel haliyle! Fazlası yok :)  Uyku, tuvalet eğitimi, beslenme konularında hemfikir olduğumuz anlaşıldı! Funda Hanım bize o kadar çok zaman ayırdı ki, arkadaş olduk neredeyse :)) Tam "Bebek Koala Anaokulunda" kitabında anlatılan yuva burası! Kocaman, oyuncaklarla dolu, sebze-meyve ektikleri, gözlerden ırak bahçesi bizi en çok etkileyen yeri oldu! Drama atöylesi, sanat atölyesi, bilişsel atöyle (kavramların tanıtıldığı kısımmış) gibi bölümlerini sevdim ben. Bir de, kitap okuma bölümüne bayıldım! Minik bir kütüphane önünde minderler, tepeden sarkan bir cibinlik! Çok sıcak, gizli bir mekan! Zaten gün içinde de kitap okuma saatleri varmış, öğretmenler çocuklara kitap okuyorlarmış. Herşey çok güzeldi de, bizi düşündüren iki nokta bir önceki yuvaya göre sıkışık ve dar bir mekan olması, bir de uyku odasının yemekhanenin dibinde olup, aslında uyku saatleri dışında jimnastik salonu olarak kullanılması oldu. Öğretmenlerin meslek lisesi mezunu, üniversitede okuyan bayanlar olması da biraz tereddüte düşürdü beni... ama genel olarak pek sevdik burayı da!

Aslında, Çekirdek Yuva'yı alıp, Binbir Çiçek'in binasına koysak; ya da aslında yeri itibariyle, Binbir Çiçek'in binasını komple Çekirdek'in olduğu yere taşısak tam aklımdaki yuvayı bulmuş olacağım ama hiçbir şey mükemmel değil işte :)

Bu arada, çok rutin olduğu için yazmadım ama, tüm gezdiğimiz yuvalarda haftalık doktor kontrolü yapıyorlar. Sınıflar 6-10 kişi arası, çocuklarla gayet güzel ilgileniliyor. Hepsi temiz, derli toplu... yemekhaneleri de öyle, uyku odaları da. Merak edenler için yazmış olayım...

Uzun sözün özü, bir değil iki yuva bulduk; ama, kara veremiyoruz şimdi de! Ben, bu yazıyı yazarken karar vermeye yaklaşırım, diye düşünmüştüm (hani düşüncelerimi toplayıp yazacağım ya) ama iyiden iyiye kafam karıştı!

Hadi topu bu sefer size atayım: Siz ne dersiniz?

NOT: Aslında, Binbir Çiçek'in cumartesi günleri müzik saatleri oluyormuş. Hilal Hanım bizi de davet etti... baba ve minik adam bir cumartesi ziyaret edecekler bakalım. Böylece, minik adamın da sevip sevmedğini anlayabiliriz belki...

22 yorum:

anne mine dedi ki...

Merhaba Basak,
Binbirçiçeki ilk gördügümde ben de binasi ve bahçesini,kum havuzu, tirmanma duvari vs. çok begenmisitim. Hilal hanimin da samimi ve sicak oldugunu düsünmüstüm. Hilal hanimin bir artisinin da anneligi oldugunu düsünmekteyim. Iki kizi da binbirciceke devam ediyor. Bu da temizlik ve yemek gibi konulara anne duyarliligini ekliyor bence. Ayrica cidden ferah ve aydinlik bir mekan,birçok kresin aksine içerisi oyuncaklarla, duvarlar da resimlerle bogulmamis. Olumsuzluk olarak ise içerinin biraz serin olmasi ve yataklarin biraz ince olmasi söylenebilir. Acikcasi benim kizim dogrudan 3-6 yas sinifina baslayacagindan nasil bir egitim olacak bilemiyorum ama su an benim de listemin birinci sirasinda :)

Çekirdek ile ilgili ise sayende biraz bilgi sahibi oldum. Bu arada begenmediigin kresler hangileri? mümkünse adlarini alabilir miyim?

Annesel sezgiler ve içgüdüler devreye giriyor bu noktada. Umarim Çinar'in en mutlu olabilecegi kresi bulursunuz.


sevgiler...

larcencielblog dedi ki...

Merhaba Mine,

Evet, Hilal Hanım'ın kızlarının da yuvada olduğunu yazmayı unutmuşum yazıda. Teşekkürler eklediğin için.

Beğenmediğim kreşlerin ismini bu şekilde vermeyi pek doğru bulmuyorum. Ama basak.tarhan@gmail.com adresinden bir mail atarsan yazayım :)

Sevgiler! Başak

Adsız dedi ki...

Basakçım, zor bir karar ama eminim senin anne yüreğin doğru karar verecektir. Ben de bakan kişilerin anne olmasının çok önemli olduğunu düşünüyordum açıkçası ki bizim case'imizde öyleydi. Ancak şimdi yeni sınıfa geçti ve yeni bakıcıları anne değil, masterlı tipler, bunlara program falan yapmışlar. YavruSu onlara da uyum sağlamış ve çok mutlu bir gün geçirmiş. Bence Çınar da neresi olursa olsun kolayca uyum sağlayacaktır ve mutlu olacaktır.

Yalnız tabii ben yine de yarın onlara, benim için, attığı kahkaha sayısının öğrendiği kelime sayısından, onların kucağında geçirdiği 5 dakikanın oyuncaklara dokunarak geçirdiği 50 dakikadan çok daha önemli olduğunu söyleyeceğim, sarılsınlar öpsünler bol bol. Onlar da muhtemelen bana gıcık olacaklar, 'personal space' falan diyecekler ama söylemek zorundayım, n'apayım, anayım ;)

larcencielblog dedi ki...

Evrencim, teşekkürler yorumun için :)

Evet, bakan kişilerin anne olması önemli -hele çocuklarının da aynı yuvada olması, yuvaya göstrilen özen açısından da önemli bir gösterge. O yüzden, bizde ibreler Binbir Çiçek'i gösteriyor gibi. Ama Çekirdek'i de çok sevdim... hala kararsızım. Anne Mine güzel bir öneride bulundu; ortamı daha iyi gözlemek için Binbir Çiçek'in müzik derslerine götürmeyi düşünüyoruz. Belki, kendi tercihini kendi yapar böylece :))

Bu arada, Binbir Çiçek ekibi perşembe günü bizim tesisi gezmeye gelecekler -benim için çocuk-bakıcı ilişkisini gözlemlemek açısından harika bir fırsat olacak :)

Sarılma, sıcak diyalog kurma konusunda da arkandayım! Yürü Evrencim! Hala ana kuzusu bunlar, sonra öğrensinler ne oğreneceklerse (gerçi YavruSu'nun söylemediği kelime, yapmadığı şey kaldı mı bilmem! Haarika çocuk, bayılıyorum kendisine!!!).

İkinize de kocaman sevgiler!

Seda dedi ki...

Bence de ikisi guzel gibi. Eger su Ingilizce durumu olmasa, genis ve ferah oldugu icin hemen Binbir Cicek derdim.

Ikisinden birini secip, baktin begenmedim, digerine yollarsin. Evet cocuklarin alisma sureci vs var ama bir yandan da oyle bidik, akillilar ki hemen adapte oluyorlar..

larcencielblog dedi ki...

Sedacım, ben de aynen senin düşündüğn gibi düşünüyorum... dur bakalım, daha vaktimiz var, netleşecek kafamda da yavaş yavaş.

Ya şu son yazdığın benim kabusum. Çınar beni çok zorluyor karakter olarak açıkçası, aynı babası :) Gerçekten! "Uyumsuz" bir çocuk diyemem, ama istediğinin olması için her türlü mücadeleye girebilen bir çocuk oldu çıktı. Haklı olduğu konularda kazanıyor, olmadıklarında biz baskın çıkıyoruz ama çok yorucu yahu :) Hoşuma gidiyor bu kararlılığı, mücadeleci olması, ama yoruluyorum; doğruya doğru! O yüzden zaten bu kadar araştırma, aman en iyisini bulayım da ikinci bir alışma süreci mücadelesi yaşamayayım, diye :) Evet, işin kolayına kaçıyorum :)

Yine de, yazdığın rahatlattı beni. Daha önceki yorumda da yazdığım gibi, başlamadan önceki ay, Binbir Çiçek'teki müzik derslerine götürmeyi planlıyorum. Severse ortamı, devam eder. Sevmediğini düşünürsem, (ya da bakarsın ben hoşlanmam :D), ayynen Çekirdek'e :) İkisi de iyi yuvalar sonuçta!

Öptüm seni ve Sıla'mı!

ÇokBilmiş dedi ki...

30 sene önce 2 yaşında yuvaya başlamış bir çocuk olarak söylüyorum: Okuldan ziyade öğretmen daha önemli. Harika bir yuva bile olsa, ısınamadığı bir öğretmenle çocuğun mutlu olmaı mümkün değil. Bence de her iki yuvaya da Çınar'ı götürün, öğetmeni ile tanıştırın. Seçimi kendisi yapsın.

larcencielblog dedi ki...

ÇokBilmiş,

Teşekkürler yorumun ve önerin için! Ne varsa deneyimleyende var aslında :)

Açıkçası, çok haklısın... iki yuva da cumartesileri görüşebiliriz demişti; olmazsa babası bir ara ikisine de götürsün (ben çalışıyorum cumartesi günleri). Bakalım bizim minik adam hangisinde daha mutlu olacak?

Selin Demirhan dedi ki...

Merhaba,
Benim oğlum Binbirçiçek'e devam ediyor, size kısaca memnuniyetimizi şöyle anlatayım; Hilal Hanım ''ilkokula burda devam edecekler'' dese bir dakika düşünmeyiz. İngilizce konusunda da içiniz rahat olsun, minik adamınız konuyla komşuyla hem de çok düzgün ve akıcı ingilizce konuşmaya başladığında çok mutlu olacaksınız. Diğer anaokulu ve kreşlerdeki gibi günde x saat ingilizce dersi şeklinde değil, sürekli ingilizce konuşarak öğretiyorlar ingilizceyi. Çocuklarımızın yaşlarında beyinleri özellikle yabancı dile o kadar açık ki, hayatının başka bir döneminde yabancı dili bu rahatlıkta öğrenemiyorlar. Montessori sistemini anlatmaya gerek bile yok sanırım, hepimiz az çok biliyoruz.
Okulumuzun diğer şahane özelliği değişik ülkelerden çocukların aynı grup içinde arkadaş olabilmesi. Düşünün ki benim 5 yaşındaki oğlum haritadan Şilili arkadaşının ülkesini bulmaya çalışıyor, Yunanistan'a nasıl gidebileceğini merak ediyor, ülkesine dönen arkadaşına mektup yazmak istiyor vs... Başka bir ''meşhur'' anaokulunda bize ''Yabancı çocuklar için ayrı sınıfımız var, kesinlikle sınıfları birbiriyle görüştürmüyoruz'' demişlerdi. Hala bu garip tutumun mantığını çözebilmiş değilim.
Kısaca; hala seçim yapmadıysanız Binbirçiçek'i tavsiye ederim. Biz çok mutluyuz. :) Bir aksilik olmazsa küçük oğlumu da Binbirçiçek'e göndereceğim, gönül rahatlığıyla...

larcencielblog dedi ki...

Selin,

Yorumunuz için çok teşekkürler! Böyle şeyler okumak/duymak insanı oldukça rahatlatıyor!
Biz de eşimle aslında şu "dünya çocuklarıyla bir arada olma" durumunu çok sevdik... gerçekten harika bir şey. Henüz seçim yapmadık, ama ibre her geçen gün daha çok Binbir Çiçek'i gösteriyor :)

Bu arada, sizinkiler 25 Mart'ta bizim tesisimizi (katı atık alanı-çöpten enerji üretimi-atık ayrıştırma-geri dönüşüm-sera-domates :>) gezmişlerdi. Sizin oğlunuz da aralarında mıydı acaba? Bende bir kaç fotoğraf var, isterseniz size göndereyim, email adresim yukarıdaki yorumlardan birinde var. Ben o zaman da öğretmenlerin çocuklara yaklaşımına, çocukların nasıl eğitilmiş olduklarına hayretle bakmıştım! Ve İngilizce konusunda da ağzım açık kalmıştı, çünkü bütün tesisi İngilizce konuşarak gezdirdiğim halde hepsi ne dediğimi anlamışlardı!

Yeniden yorumunuza teşekkürler, sevgiler! Başak

sbeser dedi ki...

Aynı aşamalardan geçmişiz bende 2 yer arasında kararsız kalmıştım ama daha öncesinden oğlumu cmtsi günleri orff derslerine götürdüm ve Can büyük keyif aldı birazda ortama alıştı o yüzden büyük ihtimal binbir çiçek'e mayıs başında yarım gün şeklinde vermeyi düşünüyorum.

larcencielblog dedi ki...

sbeser,

Oğlunuz kaç yaşında? Belki Çınar'la sınıf arkadaşı olurlar... biz duyduğumuz övgülerden sonra, biraz da düşününce Binbir Çiçek'te karar kıldık. Mayıs başında da orff derslerine başlayacağız, alışma süreci için de iyi olacak bence :)

Görüşmek umuduyla, sevgiler!

sbeser dedi ki...

oğlum 27 aylık. Eğer sizde binbir çiçek'e karar verirseniz büyük ihtimal Can'la Çınar aynı sınıfta olurlar. Görüşmek üzere..

larcencielblog dedi ki...

Öyle olacak gibi görünüyor sbeser :) sevgiler!

Deniz SARI dedi ki...

Binbir çiçeğe bizde bayılmıştık. Söylediğiniz herşey çok doğru. Geniş ferah binası, güler yüzlü hilal hanım. Herşeyin kontrollü ve düzenli olduğu izlenimi yaratmıştı bizde. 3-6 yaş grubunun bir arada olması ilk başta problem olabilir gibi gelmişti bize ancak hilal hanım, dört öğretmenin olduğu sınıfta hiçbir problem yaşamadıkları konusunda ikna etti bizi. 1-1,5 ay kadar gitti oraya oğlum.Ancak çok değişik problemlerle karşılaştık. Konuyu dağıtmadan herbiri aslında birbirinden önemli ve bir yuvayı bırakmaya neden olabilecek problemleri size sıralayayım. Daha sonra konuyu hikayesi ile birlikte detaylı anlatırım.
1. akşamları eve geldiğinde normalde yemediği kadar çok yemek yiyor su içiyordu. Kreşte günün nasıl geçtiği ile ilgili notların yazıldığı defterine baktığımda, ya yemeğini yedi yazıyordu. Yada yemekle ilgili hiçbirşey yazmıyordu.
2. Oğlum 1 yılı aşkın zamandır çişini söylemesine kaşın kreşte çişini sık sık kaçırmaya başladı. Birgün eve geldiğinde çiş üzerinde kurumak üzereydi. Sonra bu konu ile ilgili kreşle çekişmemiz başladı. Hilal hanım her ne kadar altı değişirken suratımızı bile ekşitmiyoruz ki çocuk bundan utanç duymasın desede, öğretmenlerinden birinin oğlumun önünde anneannesine oğlunuzun bir sorunu mu var altına kaçırıyor demesinden ve anneannesi durumdan ve konuşmadan rahatsız olduğu için hızla çıkmaya çalışırken “beni dinleyeceksiniz hanımefendi” lafından sonra buda inandırıcılığını yitirdi.
3.Satranç,ritim gibi derslere oğlumun girdirilmediğini farkettik. Onun tartışmasıda ayrı ve uzun. Oğlumun katılmak istemediğini söylemelerine karşın oğlum girmek istediğini söyledi vs.
4.Oğlumun cinsellikle ilgili 3 yaşındaki bir çocuğun bilmemesi gereken şeyler hakkında hikayeler anlatması. Sınıfın söyledikleri gibi kontrollü olmadığı, oğlumuzun büyük çocuklar tarafından ezildiğini düşünmemize neden oldu. Artık buda bardağı taşıran son damlaydı ve bu kreşten kesin olarak ayrılmamıza neden oldu.

Tüm bu olanlar için konun ne kadar ciddiye alınması gerektiğini bilemediğimizden bir çocuk psikoloğuna gittik. Oda içimizi rahatlattı ancak 3-6 yaş grubu çocukların birarada olmaması gerektiği konusunda bizi uyardı. Bizde bunun sakıncalarını zor yoldan öğrenmiş olduk.

larcencielblog dedi ki...

Deniz,

Paylaşımınız için çok teşekkürler... ve fakat biz Binbir Çiçek'e vermeye karar verdik, kreşe başlamasına 3 hafta var Çınar'ın, ve şu an daraldım :(

Çınar 18-36 ay sınıfında olacak, ama bu yemek vs hikayesi zaten kafamı karıştırıyordu; şimdi, iyice canım sıkıldı.

Her ne kadar çocuğunu oraya gönderen ve memnun olduğunu söyleyen bir kaç arkadaşım olsa da, kötü deneyimler insanın daha çok gözüne batıyor.

Nereye güveneceğimizi, ne yapacağımızı şaşırdık. Siz sonrasında nereye gönderdiniz oğlunuzu? Onu da paylaşır mısınız? Bize de referans olur...

Deniz SARI dedi ki...

Bizim önceliğimiz artık yaşıtları ile aynı sınıfta olması. Kızılayda evimize daha yakın olan Çiğdem abla kreşine gidiyor. Buraya sonbaharda birkaç hafta gitmiştik ancak domuz gribi vs. den huzursuz olup kışı evde geçirmesine karar vermiştik.3. bir kreş denemesi bizim için ciddi risk taşıyordu. Bu seferde kreşlerden tamamiyle soğumasın diye böyle bir karar aldık. Şimdilik memnunuz.

Selamlar.

Deniz SARI dedi ki...

Selam,

Oğluşum diğer kreşe başlayalı 2 hafta oldu. Binbir çiçekle başlayan gece bağırmaları, karanlık korkuları yok denecek kadar azaldı. Daha sakin bir çocuk oldu. Sanırım binbir çiçekteki büyük çocuklarla başedemediği için kendi içinde sorunlar yaşıyordu. İlk hafta birkaç kez çiş kaçırma yaşadık ama geçen hafta çiş kaçırma da yaşamadık.
Ama ben hala kendi içimde sorunlar yaşıyorum. Ankaranın neredeyse tüm kreşlerini gezip sonunda çok beğendiğim kreşte kendime ve çocuğuma bir sürü mutsuzluk yaşattığım için kendime kızıyorum.
Size tavsiyem eğer çocuğunuza aksi bir eğitim vermediyseniz, Türk gelenekleri ve usullerine göre sevgi ve şevkat gösterebilecek kreşleri tercih etmenizdir.
Birde çocuğunuzu hangi kreşe verirseniz verin özellikle ilk başlarda detaylı bir şekilde takip edin. Kreş yönetimi evet tabiki dikkat ederiz, ediyoruz zaten diyor ve her gün yeni birşey konusunda uyarmanız gerekiyorsa bilinki orda bir sorun vardır. Hilal hanım bu işin teorisini çok iyi biliyor. Aslında herkez biraz çalışıp hayalindeki kreşi anlatabilir. Ancak o kreşi o şekilde, "hayallerdeki" gibi işletmek için ciddi bir emek gerekir. Hilal hanım seminerlere katılmak, kurslar, eğitimler vermeye çok vakit ayırdığı için kendi kreşini yönetmeye gerekli vakti ayıramıyor bence. Biz kreşe devam ederken Hilal hanımla çok az karşılaştık mesela.Şimdiki kreşimizin sahibi Şükran hanım sürekli kreşte, sürekli kreş içinde koşuşturuyor. Oğlumun günün nasıl geçtiğine ilişkin ondan ve öğretmeninden her zaman net bilgiler alabiliyorum.

Sevgiler

larcencielblog dedi ki...

Deniz,

Oğlunuzun şimdi mutlu olmasına çok ama çok sevindim!

Benim de ilk isteğim, bahsettiğiniz tarzda "Türk usülü" bir yuvaydı. Ancak, gezdiğimiz yuvalar arasında hem bu şekilde anlatabileceğim hem de özenli olduğunu hissettiğim bir yuva bulamadık ne yazık ki. Sınırlı bir alanı gezmek zorunda kaldığımız için de böyle olmuş olabilir.

Söylediğinizi yapmayı zaten düşünüyorum -sıkı takipte olacağım. Aslında, bizi yuvaya kabul etmekle başlarına nasıl bir şey sardıklarını bilmiyor olabilirler :) Yazdıklarınız kulağımda küpe, çok teşekkür ederim!

Sevgiler, Başak

özlem-defne dedi ki...

Merhaba
Yorumlarınız bize ışık tutuyor, 2 haftadır 5 yaşındaki kızıma anaokulu bakıyoruz. Ankarada kriterlerimize uygun anaokulu yok sanırım .:(Binbir çiçeğe bakmaktan dahi vazgeçtim okuduklarımdan sonra..genelde kreşlerin çok katlı oluşu(ilkiz ve odtü anaokulu hariç(onun da servisi yok), montessori dışında concept olmayışı(karma yaşa karşıyım), ingilizcenin ya da fransızcanın baskın oluşu çok kısıtladı bizi..mesela minik devleri çok sevdik ama tapınak gibi..tırmana tırmana girip kat kat çıkıp inmek durumunda çocuklar :( kızılay işime yakın ama her yer baz istasyonu kirli hava trafik bahçe yok..kafam çok karışık..siz sonuçta ne durumdasınız şu anda?Bana önerebileceğiniz başka bir yer var mı? Bir de öğretmenler lise mezunu olabilir mi? 2 yerde öyleydi yasal mı bilemedim.
şimdidien teşekkürler

larcencielblog dedi ki...

Özlem-Defne,

Galiba bana Nurturia'dan mesaj atan da sizdiniz. Kusura bakmayın, oradan yanıtlayamadım.

Anladığım kadarıyla beklentilerimiz çok farklı, dolayısıyla size yardımcı olamayacağım hissine kapıldım.

Yazıarın devamını okursanız, bizim okulumuzdan memnun olduğumuzu görebilirsiniz. Haziran ortasından beri Çınar tam gün olarak Binbir Çiçek'e gidiyor ve orada gayet mutlu. Sabah onu bırakırken, okulun önüne geldiğimizde, neşeyle ellerini çırpıyor.

Neyse, umarım gönlünüze göre bir anaokulu bulabilirsiniz. İlkokulların ana okullarına bakmanızı tavsiye ederim.

Başak

Unknown dedi ki...

Bir anne olarak paylaşmasam vicdanım rahat etmeyeceği için bu yazıyı yazıyorum. Gaziosmanpaşa Binbir Çiçek kreşi geçen yıl satılan ancak satışı velilerden tam bir yıl GİZLENEN kreş. Biz de bir veli sayesinde ticaret gazetesinden tesadüfen öğrendik satışı.Tehditlerin, huzursuzluğun, kavganın bir türlü bitemediği kreş. Daha sonra eğitimle hiç alakası olmayan bir şirket yani yeni bir idare geldi. Yeni idare eski sahibinin bıraktığı kadroyu istemedi. Hatta eski sahibinden kalan velileri ve çocukları da istemedi. Bir türlü anlaşamadılar. Sonuç olarak bir çocuk yuvası olduğu halde her gün kavga hiç son bulmadı. Her gün ayrı huzursuzluk yaşadık. Sadece bu yıl 4 ayda 4 öğretmen kreşten ayrıldı. Bu bile bir kreşten uzak durmak için yeterli bir sebeptir. Montessori denen sınıfların Montessoriyle alakası yok çünkü şu anda kreşte Montessori eğitimi olan sadece bir öğretmen kaldı. Onun da sınıfı 20 çocuk oldu en sonunda. Çünkü veliler çaresiz ondan medet umuyor. Herkes çocuğunu düzgün kalan tek bir öğretmenin sınıfına geçirme derdinde. Diğer sınıfların öğretmenleri sürekli değişiyor. Sadece 1 ay hatta 1 hafta ancak dayanan öğretmenler oldu bu süreçte. Şunu söyleyeyim kızım Montessori sınıfında güya ama en son öğretmeni bir üniversitenin BANKACILIK bölümü mezunuydu. Şu an kreşte kalan sadece iki öğretmen kaldı eski yönetimden. Kızım çok zorluk çekti güvenli bağlanma çabalarımız mahvoldu sayelerinde. O kadar çok öğretmeni değişti ki en son öğretmeni ayrıldığında gece uyanıp ağlamaları başladı. Çocuklar ayrılık kaygısı oluşturdu. Öğretmenlerinin sürekli gitmesinden dolayı terk edilme korkusu yaşıyorlar. Benim tek pişmanlığım çocuğumu bu kreşten daha önce almamış olmak. Yalan vaatlere kandık, satılmış olsa da düzelir diye bekledik. Sadece benim bildiğim 6 öğrenci daha yeni kaydını aldırdı kreşten. Aklımız başımıza geldi geç de olsa. Hangi kreşe görüşmeye gidip Binbir Çiçek'ten olduğumuzu söylesek "aaa evet oranın problemlerini biliyoruz öğretmenler de öğrenciler de bizim kreşimize gelmek için bizi arıyorlar, ağlayan öğretmenleri var" cümlelerini mutlaka duyduk. Bunlar benim doğrudan bildiklerim daha kulağıma gelen o kadar korkunç şeyler var ki öğretmenlere ve çocuklara yapılanlar konusunda ama ne kadar kendim inansam da kesin bilgi olmadığı için yine de yazmıyorum. Sadece doğrudan yaşadıklarımı aktarıyorum. Öğretmenlere ne tehditler, çocuklara kötü muameleler... Şu anki müdürenin sahibinin avukat olması da tehditlere zemin hazırlıyor belli ki. Ben bir anneyim. Çocuğumun ve kızımın arkadaşları olan kaç senedir artık kendi çocuğum gibi gördüğüm çocuklarımızın yaşadığı sıkıntıları başka çocukların ve ailelerin yaşamaması için bunları yazıyorum. Çok düşündüm ama paylaşmasam vicdanım rahat etmezdi. Başkalarının da yalanlara kanıp bizim gibi mağdur olmasına gönlüm razı olmadı. Kendi yaşadıklarımı, duyduklarımı olabildiğince aktardım. Herkesin evladı hakkında en iyisi olsun.