13 Kasım 2010 Cumartesi

Okkullu Hayat

Biliyorsunuz, bizim okkulu yazmaya doyamıyorum! Ama bu seferki yazının sorumlusu ben değilim; Damla sormuş, ben de yanıtladım... Buyrun "kreş sobesi"ne:

1.Çocuğunuzu kaç yaşında kreşe gönderdiniz/göndermeyi düşünüyorsunuz? Kreşe göndermek için beklediğiniz yaş dışında bir şey var mı?

Aslında hep 2,5 yaşından sonra yarım gün gitsin, 3 yaşından sonra da tam gün gitmeye başlar diye düşünüyordum. Ama 1,5 yaşından sonra bakıcımızla yaşadığımız bazı sıkıntılar, benim işe başlamamla birlikte yaşamımıza epey uzak kalan evimizden taşınmak istememiz, kısıtlı bir zaman için Çınar'ı yeniden bir bakıcıya ve sonrasında bir yuvaya alıştırmayı çok da doğru bulmamamız sonucu, 21 aylıkken bizim minik adam "okkullu" oldu.

Doğrusu, Çınar içine kapanık ve çekingen bir bebek/çocuk olsaydı belki her tür sıkıntıyı göze alıp taşınma işini 2,5 yaşına kadar erteleyebilirdik; ama, Çınar'ın yapısı dolayısıyla yuvaya adapte olmakta çok da zorlanmayacağını, buna çok direnmeyeceğini düşündük. Ve, 16 aylıkken yuvaya başlayan kuzeni Deniz'in yaşamındaki olumlu gelişmelerden de cesaret alarak kararımızı verdik.

Evet, alışma süreci çok kolay geçmedi. Ama normal kabul edilen 3 haftadan fazla da sıkıntı yaşamadık.


Başlarken ve 3 hafta sonra...

2.Çocuğunuza kreş seçerken sizin için en önemli kriter nedir? Olmazsa olmaz, bu sağlanmazsa evde bakılsın daha iyi diyeceğiniz.

Çınar henüz küçük sayılabilecek bir yaşta olduğu için ilk kriterim, onun yaşına uygun grubu bulunan, dolayısıyla her türlü özbakımının da (bez değişimi, yemek, uyku) özenle yapılacağı bir yuva bulmaktı. 2-6 yaş diye geçen; ama, "0 yaş da kabul ediyoruz" diyen yerlere güvenemedim. Çocuğumun, bir sürü "ondan daha büyük çocuk arasında idare edilmesini" istemedim. Gerektiğinde yemeğini yedirebilen, kucağında onu sakinleştirebilen birileri tarafından bakılması, ilgilenilmesi ve gerçekten "yuva"sı gibi hissedebileceği bir yerde olması çok önemliydi benim için.

Ayrıca, eşim ve benim için, bize okulu tanıtan kişinin verdiği izlenim de önemliydi. Bu iş çocuklarla anlaşabilme ve gönül işi de olsa, sonuçta profesyonel bir iş. Ve bize "sıcak ve profesyonel" gelmeyen yuvaları da eledik. Aslında, Binbir Çiçek'e ilk girdiğimiz, Hilal Hanım'la ilk karşılaştığımız anda hem ben, hem de Ahmet, Çınar'ın okkulunun orası olacağını anlamıştık...


Kucakta sakinleşen ve uyuyan Çınar manzaraları...

3.Türkiye’deki kreşlerde rastlamadığınız, keşke olsa dediğiniz bir uygulama var mı?

Açıkçası, yurt dışındaki kreşlerle ilgili çok bilgim yok. Ancak, arkadaşlarımdan duyduğum kadarını bilebiliyorum. Örneğin, şuradaki yazıda olduğu gibi, veli katılımını daha çok görmek isteyebilirim kreşlerde. Türkiye'de bunu yapan kreşler de var, biliyorum, ama genele yayılsa, biz de çocuklarımızla ve onların arkadaşlarıyla bir şeyler paylaşsak, şahane olur!

Bunun dışında, bizim okkulumuzda olan ama (en azından yuva arama sürecinde gezdiğim) pek çok  okkulda göremediğim "alışma sürecinde istenildiği kadar -ya da çocuk güven duyana kadar-çocukla birlikte yuvada vakit geçirme" ve "her an yuvanın istenilen bölümünü ziyaret etme" imkanı da yaygın bir uygulama olsa, hem veliler hem de çocuklar açısından daha mutlu bir yuva süreci yaşanır diye düşünüyorum. Ama tabii, veli olarak kendimizi kontrol etmeyi, çocuğu ve arkadaşlarını huzursuz edecek kadar yuvaya girip çıkmamayı öğrenmemiz lazım önce!

Son olarak, yurtdışındaki yuvalara, Türk yuvalarındaki sıcaklığı ve beslenme programını örnek almalarını tavsiye ediyorum :)

4.Türkiye’deki kreşlerde yaygın olarak rastladığınız ve saçma bulduğunuz bir uygulama var mı?

Konunun uzmanı değilim, dolayısıyla "saçma" olarak tanımlamak benim haddim değil; ama, "ders saati" kavramını, çocukları "belirli zaman aralıklarında belirli şeyler yapmaya zorlamayı" anlamlı bulamıyorum. Benzer şekilde, çocuklar tarafından hazırlanan yıl sonu gösterileri de bana biraz zorlama geliyor.

Aslında "çocuğun özgür ruhunu örseleyebilecek" etkinliklerden hoşlanmıyorum. Okkulumuzda da böyle uygulamalar olmadığı için çok mutluyum.

5.Çocuğunuz kreşe gidiyorsa, kreşe başladıktan sonra en çok zorlandığınız konu ne oldu? Henüz gitmiyorsa zorlanacağınızı düşündüğünüz?

Bizi en çok zorlayan, alışma sürecinde verdiği tepkilere adapte olmak ve sağlıklı geri-tepkiler vermek oldu. Çınar'ın zaten düzenli bir yaşamı olduğu için, okkuldaki düzene uyum sağlaması, oradaki rutine alışması zor olmadı. Ama ortam değiştirdiği için, yeni ortamına güven duyması biraz zaman aldı. Doğrusu bu, zorlu bir süreçti; ama, yukarıda da bahsettiğim gibi, beklenenden uzun sürmedi.

Öğretmenlerinin ve yuva yöneticilerinin rahatlığı ve güzel yaklaşımları sayesinde de, zorlanacağımızı düşündüğüm özbakım konularında da hiç zorlanmadık.

Çınar yuvaya yazın başladığı için ilk 3 ay pek "yuva hastalıkları" ile tanışmadık; ama sonbahar başından beri pek de iyileştiğimiz söylenemez. Sanırım, bizi en çok zorlayan konu bu "hastalık" konusu olacak. Bizim minik adam son derece düzgün beslenen, 23 ay ateş nedir bilmemiş bir yavrucak. Dolayısıyla, bağışıklığıyla ilgili sorunumuz olduğunu hiç düşünmedik. Ama tabii, her ne kadar steril yaşatmasak da, aynı anda 10'dan fazla çocuğun içinde bulunmadı hiç. Dolayısıyla da, bu seneyi "farklı mikroplarla tanışıp onlara karşı savunma stratejileri geliştireceği" bir sene olarak tanımlamamız doğru olur...

6.Çocuğunuz kreşe gidiyorsa, kreşe başladıktan sonra çocuğunuzda gözlemlediğiniz en olumlu gelişme ne oldu? Henüz gitmiyorsa kreşin gelişimine en büyük katkısı ne olur sizce?
 
Çınar zaten girişken ve sosyal bir çocuktu; ama, yuvayla birlikte "arkadaş" kavramının ne olduğunu daha çok bilen, çocuklara çok daha sıcak ve paylaşımcı yaklaşabilen bir çocuk oldu.
 
 
Çınar ve arkadaşları
 
Dil gelişimi inanamayacağımız biçimde hızlandı, ve yuvaya başlayışının 5. ayını doldurduğu şu günlerde, kafasına esen kelimeyi zar zor söyleme aşamasından normal insan gibi konuşma aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Tabii ki 2 yaşla birlikte konuşmada bir hareketlilik bekleniyordu; ama, "al karşına sohbet et" kıvamına geleceğini hiç düşünmemiştim.
 
Her zaman kendine güvenli, kararlı bir çocuktu; ama, yuvayla birlikte özgüveni daha da arttı sanki. Bunu da orada kısıtlanmamasına, yapmak istediği fiziksel aktivitelerin engellenmemesine bağlıyorum. Biz de evde, kendisine veya bir başkasına zarar vermediği sürece, hemen herşeyi yapmasına izin veriyoruz. Yuvada da, aynı biçimde, son derece özgür bırakıyorlar, ve hatta, enerjilerini atmaları için teşvik ediyorlar!
 
Konsantrasyon ve kendi kendine oynayabilme süresi de arttı. Bu belki, daha çok yaşıyla ilgili bir şeydir; ama, ben yine okkulun olumlu bir etkisi olarak görüyorum. Gözlemleyebildiğim kadarıyla, okkulda hiçbir konuda çocuklara gereksiz müdahalede bulunmuyorlar, istedikleri oyuncakla/materyalle istediği gibi oynamasına izin veriyorlar ve çocuk oyun oynarken müdahale etmiyorlar. Yalnızca, ilk başta, eline aldığı şeyin ne işe yaradığını gösteriyorlar (yine, çocuk buna izin verirse). Dolayısıyla, kendi seçimiyle rahatça oynayabilen çocuk, tam olarak yaptığı "işe" konsantre olabiliyor ve uzun süreler o "şey"le ilgilenebiliyor.
 
 
Okkulda...


 
Yalnız Çınar'ın değil, benim üzerimde de olumlu etkileri var okkulumuzun! Hilal Hanım, Selin Hanım ve Çınar'ın öğretmenlerinin telkinleri sayesinde gün geçtikçe daha az endişeli ve takıntılı bir anne olduğumu hissediyorum :) Tüm çocuklarla ilgili o kadar pozitif bir yaklaşımları var ki, ben de Çınar'la ilgili herşeye çok daha olumlu ve rahat yaklaşabiliyorum.
 
-------------
 
Özetle, gerçekten işin ehli bir yuva bulduğunuzu düşünürseniz, çocuğunuzu buraya teslim edin! Biz "okkullu hayat"ımızdan çok memnunuz! Size de öneririz :)

7 yorum:

Evrim dedi ki...

Benim en çok kafama yatmayan montessori materyalleri ile oynama biçimleri olmasıydı. Bunu yaratıcılık adına olumsuz kısıtlayıcı bir yaklaşım olarak görüyordum. Yanlış bilmiyorsam Çınar montessori okuluna gidiyordu. Yanılmıyorsam eğer boşuna takılmışım demek o konuya :))

larcencielblog dedi ki...

Yanlış bilmiyorsun Evrim, Çınar Montessori okuluna gidiyor. Ama, 3 yaşa kadar tam bir Montessori eğitimi vermiyorlar. Bu yaşa kadar çocukları alabildiğine özgür bırakma taraftarı Hilal ve Selin Hanımlar.

18-24 ay arası, zaten bebek sınıfı diye geçiyor. 24-30 ay arası, Toddler-1 dedikleri, daha çok fiziksel yönlerini tanımalarını sağlayacak bir düzende yetiştiriyorlar çocukları.

24-36 ay arası, pre-Montessori gibi bir Toddler-2 grupları var.

Ben bu kısma kadarını biliyorum :)

Seni rahatsız eden şey tam olarak nedir? İşin doğrusu, ben bu felsefeyi okuyarak anlamaya çalışmaktansa, işin erbabı olan kişilerden yaşayarak öğreniyorum. O yüzden, sana öyledir ya da değildir diyemem. Şu an sırf ne düşündüğünü merak ettiğim için soruyorum :)

ikicocukannesi dedi ki...

belli ki egleniyor,
belli ki icin rahat,
ikinizin adına da mutluyum.
operim.

Hülya Cinsçiçekçi dedi ki...

çınar'ı kendi çocukları gibi kucakta sakinleştirmelerine bayıldım. böyle görev icabı değil de ne yaptığının gayet farkında gibiler.

hastalıklar sanırım kreşin bonusu. ama şu var ki 2 yaşında değil 6 ayşında okulla tanışırsa tüm bu hastalıkları o yaşta geçirecek. bundna kaçış yok yani ne yazık ki. çınar'ın yine de bünyesi sağlam sen merak etme.

tırmanırkenki surat ifadesine de hayran olduğumu iletiver kendsinie bi zaamet :)
öperim bal yanaktan

Adsız dedi ki...

Çınar seni mıncırabilirmiyim ? Cimcime Bey :D

Evrim dedi ki...

Başakçım biliyorsun evde bilgisayar ambargosu başlattık. Senin soruda ambargo öncesi denemelere takıldı sanırım. Özür dilerim :)

Sen en güzelini yapıyormuşsun zaten. Yani felsefeyi okuyarak değil erbabından dinleyerek. Benim sadece okuduğum kadarı ile Montessori'de materyallerin oynama şekilleri var ve çocuk o oyuncakla o şekilde oynayabilir. Atıyorum itmek değil çekmek istiyorsa bu oyuncak ile olmaz gel bununla yapalım diye o amaca uygun başka oyuncağa yönlendiriliyor. Bu kadar rijit kuralları olmasıydı beni rahatsız eden. Demir'den biliyorum ki amacına uygun veya uygun değil Demir oyuncaklari ile milyon çeşit şekilde oynuyor, deniyor, bakıyor, keşfediyor. Ve en önemlisi bu benim hoşuma gidiyor. Temel felsefe olarak çok hoşuma gitse de böyle şeylere takılıyorum. Belki erbabından dinlesem bu konuda beni aydınlatırdı, belki ben yanlış yorumladım. Zaten senin Çınar ile ilgili anlattıkların da yanıldığımı gösteriyor ve ilk yorumda bunu diyor :)

Damla dedi ki...

Eline sağlık, geç de olsa bir toparlama yazısı yazdım.

Ayrıca taze mim çıktı: http://www.kitubi.com/2011/05/01/yil-sonu-gosterii-mimi/