3 Şubat 2012 Cuma

MTA Tabiat Tarihi Müzesi -Bölüm:1

Ne zamandır yazacağım müze gezimizi; ama, altyapının oluşmasını bekliyordum. Bu yazı iki bölüm: İlk bölümde, bizim müze gezimizi anlatacağım. İkinci bölümde ise, Çınar'ın konservatör olan ve aynı zamanda müze eğitimi yüksek lisansı yapan halasıyla, müzeler ve çocuklar ile ilgili yaptığımız bir söyleşi ve onun Fransa'da yaptığı gözlemler sırasında çektiği kareler var.

Şu çok ama çok kar yağan haftasonu, kar-kış-yağış demeyip çocukları "dinozorlara" götürdük... Evet, MTA Tabiat Tarihi Müzesi diye geçiyor müzenin adı, ama yaş ve ilgi alanı itibariyle, bizimkileri ilgilendiren kısmı "dinozorlar"dı!

Allosaurusu arkadaşlarıyla buluşturmaya götürüyoruz...


Tabiat Tarihi Müzesi geçen yıl içinde yenilenmiş. Dışını görünce zaten güzel bir yere geldiğimiz hissine kapılmıştım, yanılmamışım. Bizi son derece modern, şıkır şıkır, içerik olarak da oldukça doyurucu bir mekan karşıladı. Biz daha çok ilk iki katla (gezegenler, dünyanın oluşumundan günümüze geçen zamanı gösteren görseller, prehistorik çağlara ait maketlerin ve kemiklerin sergilendiği alan ve Türkiye'nin bitki örtüsü ve değişik bölgelerinde yaşayan canlı türleri) ilgilendik; ve gördüğümüz herşeyden çok memnun kaldık.

Çınar ve favori dinozorlarımızdan Diplodocus :)

Müzenin 2. katından genel bir görünüm

Dinozor kemikleri (Brachiasaurus, T-Rex kafası -gerçeğiyle bire bir aynı boyutta maketler), Allosaurus Maketi, asılı olan Türkiye'de çıkarılmış balina kemikleri, Fil kemikleri yine Türkiye'de bulunanlardan...

Tabii bu maketleri ve kemikleri görünce bizim minikleri yerinde tutmak mümkün olmadı. Hemen bir "dinozor geliyor kaçıııın" oyununun içine giriverdiler. Müze, tarihinin en hareketli gününü yaşamış olabilir! Müzenin çok güzel tasarlanmış yokuşlarında pat pat pat bir aşağı bir yukarı koşmaları, müzeyi resmen yaşıyor olmaları görülmeye değerdi. Ziyaretçiler ne düşünmüşlerdir... bilemem!


 Bütün ekibin tamamlanması ve bize yardımcı olacak paleontologun da gelmesiyle çocukları birazcık yerlerinde durdurmaya çalıştık. Paleontolog bize müzede gördüklerimizle ilgili bilgiler verdi; anne ve babalar olarak da bilmediğimiz pek çok şeyi yerinde görerek öğrendik. Çocukların "dinozorlar ne yer, bizi de yerler mii?" gibi sorularını yanıtladı. Biraz biraz "müzede nasıl davranmalı?" konusuna da girdi; ama, bence çocuğu olmayan biri için çok çok sabırlıydı (kendisine çok teşekkür ediyoruz...). Çünkü, çocukların pek yerlerinde durduklarını söyleyemem; daha doğrusu, o an hiç ilgilenmiyorlarmış gibi gelmişti bana. Ama sonradan fotoğraflara bakınca, işin aslının öyle olmadığını anladım.

Paleontolog abi ve meraklı minikler

Allosaurus maketi ve meraklı minikler

Bilgi panosunu inceleyen meraklı minikler

Akdeniz Bölgesi'nin karakteristik canlılarından Caretta Carettaları inceleyen meraklı minikler

Yukarıdaki fotoğraflar da yeterince anlatıyordur; ama, bizim "beklentilerimizin" aksine, epey de ilgilenmişler müzede gördükleriyle. Hem de bence sırf "bakarak" değil, gerçekten inceleyerek öğrenmeye çalışmışlar. Birbirleriyle konuşmuşlar, gördükleriyle kitaplardan dinlediklerini birleştirmişler... Koşarak, oyuna çevirerek müzeyi yaşamışlar! Daha ne yapsınlar?

Yine de, üst kat ziyaretçilerini daha fazla rahatsız etmemek adına, 1 saatlik bir geziden sonra alt kattaki gezegenleri incelemeye indik. Çocuklar bütün gezegenleri "ellediler". Dünyayı "fethettiler" :) Özel tartıya çıkıp dünyada ve diğer gezegenlerdeki ağırlıklarının birbirinden nasıl farklı olduğunu gördüler. Aslında buna, hepimiz birden şaşırdık!

Dünyayı sırtlayan adam :) 
(fikir Banu'dan devşirilmiştir!)

Yalnızca çocuklar için değil, bizim için de özel bir gezi oldu. Bir yandan, Türkiye'de böyle güzel müzeler açılmış ve açılıyor olmasına sevindik, bir yandan "bu müze ücretsiz, bir hediyelik eşya dükkanı bile yok, nasıl devam ettirecekler bu güzelliği" diye dertlendik. Ben de kendi adıma, çocuklarımız müzelerden nasıl daha iyi yararlanabilirler, müzede nasıl yaşayarak öğrenebilirler, bunu merak etmeye başladım... ve aklıma işin uzmanlarından birine, bana en yakın olana, Çınar'ın halasına sormak geldi. Ve Serapcicim, vaktini ayırıp, aklımdaki tüm soruları yanıtladı!

Yakında, bu blogda!..


6 yorum:

Tanımlanamayan Zihin dedi ki...

Duplodocus değil mi o yaa? :)

larcencielblog dedi ki...

Bak hala yanlış söylüyor yaaa :))

peyibal dedi ki...

Çok güzel bir müzeymiş hakkaten,görmek lazım.

Efe'ye gösterdim resimleri '' Çınaaarrr, kaaaç , dinosor geldiiiii'' diye bağırıyor ,hahahah:))

Çınar'ın oyuncak dinozorunun aynısından Efe'nin de var; hemen panikledi '' Benim dinozorumu mu almış Çınar?? diyerek biraz afalldı.Bu afallamanın altındaki içses şöyle demiş olsa gerek ;
'' nasıl yani, ne zaman gelip almış dinomu, Çınar Ankara'da diye beni kandırıyorsunuz dimi, Antalya'da mı yoksa '' :))))

larcencielblog dedi ki...

Çok güldüm Efe sana yaaa :)))

Geldiğinizde sizinle de gidelim!

Adsız dedi ki...

Wouuw dünyayı sırtlayan adam çok süper olmuş !! Yaratıcı,dahice çok beğendim:D

larcencielblog dedi ki...

Arkadaşımın fikri Ashley, benden öyle orjinal işler çıkmaz :)) Ama Çınar sağolsun güzel poz verdi :))