13 Ocak 2013 Pazar

Pazar Günü Dinlenmek Gibi Bir Hayalim Var!

Pazar günleri herkes dinlenir, kimse evden çıkmak istemez, kısa süreli bir yerlere gidilir sonra yayılır ya...

Olmuyor öyle bizim evde! En azında, benim için öyle olmuyor... Dinlenmenin yolu pazar evde oturmaktan geçmiyor. Hatta daha çok yoruluyorum!

Selin geçenlerde şöyle bir görsel paylaştı Facebook'ta:

"Bir annenin çocuğunun dikkatini çekmesi için en kolay yol 
oturup rahatlıyormuş gibi görünmesidir"

Kesinlikle doğru! "Annem p.posunu yere koydu" alarmı var çocuklarda; en azından Çınar'da!

Pazar günleri saat 8'de başlıyor bizim evde. Daha doğrusu, Çınar için 6-8 arası bir zamanda başlıyor; ama Ahmet sağolsun 8'e kadar oyalıyor, ben o saatte kalkıyorum; Ahmet de geri yatıyor. 

Rutin olarak yavruyla birlikte krep yapıyoruz ve artık yedinci senesini doldurmuş akçaağaç şurubuyla yiyoruz. 

Kahvaltı saatinden sonra benim dinlenebildiğim tek saat başlıyor: Çınar'ın film saati. Onun herhangi bir Pixar filmini izlediği 1,5 saat içinde ben önce mutfağı toplayıp sonra da bilgisayarın başına oturuyorum. Gönül gazete okumayı ister; ama Bekir Abi o saatlerde henüz gazete vs getirmiş olmuyor... Ben de doya doya "bloggerlık" yapıyorum...


Film bitince, "yayma keyfi" de bitiyor benim için. Babayı uyandırma, kahvaltı hazırlama, mutfağı toplama, o arada elli kere Çınar'ın seslenmelerine bakma, ortalığı toplama, yine Çınar'ın taleplerine yanıt verme, arada işi gücü bırakıp Çınar'la oynama derken öğlen yemeği zamanı geliyor. Öğlen yemeğinden sonra yine yukarıdaki döngünün aynısı yaşanıyor. Aslında Çınar'la oynamak çok eğlenceli. Fakat yorucu; zira enerjisi hiiiç bitmiyor! 

"Saklamabacalık oynayalım anneeee..."
"Hadi ben meyve olayım, sen beni yakala ve yeeee..."
"Hadi sen ot yiyen dinozorsun, ağacı yee, ben de sonra gelip seni yiyeyiiim..."
"Hadi ben yatakta zıplayayım, sen de beni yakalaaa ve gıdıklaaa..."

Ara sıra sakin oyun da oynayabiliyoruz: legolar, oyun hamuru, kart eşleştirme" gibi... Ya da çok yorulduğumda "hadi gel kitap okuyalım" dediğimde severek kabul de ediyor.

Ve en artık tam "evet, sabahtan beri yorulduğum yeter, artık biraz Ahmet devralsın dediğim anda salonda şu manzarayla karşılaşabiliyorum...


Yorumsuz :)

Her zaman da böyle olmuyor tabii... Mesela şu an, babasıyla oynuyorlar ya da aslında tam olarak yerde ikisi birden yatıyorlar. Nasıl oluyor anlamıyorum; ama baba dinlenirken ona pek bulaşmıyor Çınar. Ben oturduysam, bir anda üstüme bir dinozor atlayabiliyor! Niyeyse her cümle "anneeeee" ile başlıyor. Herşey "anne"den talep ediliyor. Yani yukarıdaki gibi şekerleme yapma ya da aşağıdaki gibi yayma lüksüm yok...


Çınar'ın "annem kendisi takılıyor galiba" sensörü öyle güçlü ki, kendi odasında sakin sakin oyuncaklarıyla oynarken "hah, daldı oyuna, gazetemi okuyayım" desem, daha ikinci sayfada gazetenin üstüne haşırt diye bizim minik iniveriyor!

Yani, eğer Çınar öğlen uyumadıysa benim Pazar "dinlencem" onun yattığı 20:00 sularında başlıyor. Öğlen uyuduysa, pek de dinlenmiş olmuyorum :) 

Kısacası... benim "Pazar günü hayalim" evde kalıp dinlenmek değil. Dinlenebilmek için evden sabahın köründe çıkıp ayak tabanlarım patlayana kadar dışarılarda dolaştığım bir Pazar hayal edebiliyorum ancak...

Bir annenin Pazar günü dinlenmeyi hayal etmesi için çocuğunun kaç yaşına gelmiş olması gerekiyor acaba, onu merak ediyorum şimdi...

Dinlenebilen herkese iyi pazarlar diliyorum!

10 yorum:

Güzin dedi ki...

babanın resmine bende yorumsuz diyorum. rüzgar doğduğu zaman bir arkadaşım 10 yıl boyunca uyumayı gezmeyi dinlenmeyi unut hayatından 10 seneyi çıkart demişti. şimdi yazdıklarını okuyunca gidişat gerçekten bunu gösteriyor galiba :)

meltem dedi ki...

Aynı hayali paylaşıyoruz. Bizde üstüne Gaia hanım gibi 6 aylık uyumayı sevmeyen bir bızdık var. İleriye dönük yatırım (beraber oynarlar anlamında) düşünüldü ama ikisinin birlikte yaşama sürecini oturtmak çifte kavrulmuş yorgunluk valla. İdil'in coşkulu oyunları sayesinde Gaia en fazla yarım saatte uyanıyor. Bakalım bir iki yıl içinde onlar oynarken biz iki satır kitap okuyabilecek miyiz yagmurlu bir pazar aksam üstünde.

larcencielblog dedi ki...

Güzin, 10 sene mi?? 6 yıl daha yani... yıkıldım şu an! Gerçi biliyor musun, bu yazıyı yazdıktan hemen sonra görümcem 2,5 yaşındaki kızını bıraktı bize. Ve iki çocuk öyle güzel oynadılar ki, ben rahat rahat yemeğimi yaptım, salonda oturdum TV izledim... Arada onlara meyve, vs hazırladım ama genelde bir arada ve "benden uzak"tılar :)) Hemen bir kardeş yapmalıyım :P

Yorum için teşekkürler, sevgiler :)

larcencielblog dedi ki...

Ah Meltem, tahmin edebiliyorum. Bence senin kurtuluşun benden yakın ama, yukarıda yazdığım yanıta bakarsan, bence 1 sene sonra İdil Gaia'yı gayet güzel çekip çevirir :) Ha gayret :)

Itır dedi ki...

Memo'nun bu şekil bi fotosunu koysam sanal aleme halim niceydi!! :)

larcencielblog dedi ki...

Hehe, Itır, Ahmet de önce "niye benim fotomu koyuyorsun yaaa" dedi. Ben de dedim ki "Çınar'ın fotolarını koyuyorum, seninki niye koymayayım?"

Sonra anladı "bir Başak nasıl bu noktaya" gelir, güldü biraz. Beklediğim kadar sert tepki vermedi yani :)

senay c dedi ki...

Hahahaah,
şimdi aklım başıma geldi,ben niye Hakan ın fotosunu çekmemişim???

Başak'çım pazar günü dinlenme hayali için ikinci çocuk şart, ikisi saklambaç oynarken ben azıcık dinlenebiliyorum:))

larcencielblog dedi ki...

çek çek, koy bloga da ibret olsun :)))

O yüzden ikinciyi yapmaya karar verdim zaten Şenay :P Dinlenebilmek için, hahahahaha, güleriz ağlanacak halimize!!!

Seda dedi ki...

Ben bu yaziyi ancak okudum, Ahmet'in fotoyu umarim beyim gormemistir. Biz aramizda "stratejik sepetleme" ile hallediyoruz. Cocuklar top gibi o sepetten bu sepete :)Bazen biz bazen onlar galip cikiyor ama keyif de tukenmek de barabar :)

larcencielblog dedi ki...

Beyiniz görmemiş olabilir efendim, o benim makyaj blogumu daha çok takip ediyor :)))

Valla bizde öyle sepet meselesi yok, belki 2.'den sonra olur :)