28 Haziran 2011 Salı

Çocuk Yaptım da Kariyer Yapamadım...

Bundan 7 sene önce, "çocuk da yaparııım, kariyer deeeee" diye çığırttığım zamanları hatırlıyorum bu aralar. Ne kadar nafimişim. Henüz evli bile değildim, evlilik hazırlıkları yapan 25 yaşında bir genç kızdım (evet, genç kız sayılırım bence o yaşta da :P). Dünyayı sırtımda taşıyabileceğime, yine de dimdik durabileceğime inanıyordum.

Doktora tezimi jüriye sunduğumda 5,5 aylık hamileydim. Ona rağmen kendini gösteren bir göbeğim vardı. Oğlumla birlikte ilk sınavımızdı. Alnımızın akıyla çıkmıştık. Sonra o karnımdayken bir makale bile yazdık, yayımlattık. Kariyer işi böyle tam gaz gider sanıyordum ben... sanmamak laızmmış.

Sonra, doktoram bitince bölümde kadrom da bitti. 1 ay sonra da Çınar doğdu. Çok başarılı bir zamanlamaydı. Doğum izni, emzirme izni vs gibi dertlerim olmadan doya doya baktım bebeğime -evet, çok bocaladım, çalışmaya başlamak da istedim.. öyle 'anne olmak hayatmın gayesiymiş, ölesiye mutluyum' hallerim olmadı ne yazık ki... Ama "doya doya baktım". O arada, yapmayı hedeflediğim şeyler elimde patladı -hocamla birlikte çok güvendiğimiz projeyi TÜBİTAK kabul etmedi. Hem de 2 kere! Tam 9 ayım kaybolmuş oldu böylece... ve benim kariyer planım da suya düştü.

Sudan çıkmış balık gibi kaldım ortada. Paldır küldür iş aramaya başladım; Çınar 1 yaşını doldurmuştu artık. Anne işe başlayabilirdi. Hayal kırıklıklarıyla son buldu iş başvurularım; akademik kariyer yapmayacaksanız, doktora başa belaymış, onu anladım! Sonra, bir vesileyle, şu anda çalıştığım işe girdim. Cumartesi günleri de çalışmam gerektiğini, işe kabul edildikten sonra öğrenmem pek hoş olmasa da, başta önemsemedim.

Sonra çıkmaya başladı acısı, Çınar'ı hafta içi bakıcıyla, haftasonu anneanne/babaanneyle bırakmaya başladım. Tek pazar, nereye kadar? Oğlumla mı ilgileneyim, evimle mi, kendimle mi? Kocayı hiç aklıma getirmiyorum dikkat ederseniz. Tabii ki, seçim minnak oğlandan yana oldu. Kendimi unuttum, evimi unuttum, kocamı unuttum. Yine de annem sağolsun, bizi rahatlatmak, nefes almamızı sağlamak için elinden geleni yaptı. Hala da yapıyor... Hemen şu noktada, son derece beceriksiz, ev işlerinde de hiç mahir olmayan bir insan olduğumu da hatırlatayım yeniden.

Çınar kreşe başlayınca, ve alışmakta zorlanınca, cumartesileri ücretsiz izin almaya başladım. Sağolsun, şirket izin verdi bu duruma. Tabii, maaşın bir kısmı yalan oldu. Önemli değil... çocuğumun mutlu olması, alacağım üç kuruş fazla paradan çok daha önemliydi benim için -hala öyle (hala ücretsiz izin alıyorum). Ve yine sağolsun şirketim, Çınar'ın her sorununda benim tam gün ya da yarım gün izin almama da izin verdi. Gerçekten, bu konuda haklarını ödeyemem. Ama tabii, bu yaklaşım beraberinde "çocuklu kadın çalışandan verim alınmaz" tezini de birlikte getirdi. Halbuki, aldığım izinlerin sayısı ne olursa olsun ben, bana verilen her işi zamanında ve doğru biçimde yaptım ve teslim ettim. Fark etmedi. Gerçekten uzmanlık isteyen işler yapmamaya/yaptırılmamaya başladım. Mevcut durumda uğraştığım işleri yapmak için değil doktoralı olmaya, üniversiteden mezun olmaya bile gerek olmayabilir bence. Tabii bu da beraberinde müthiş bir motivasyon düşüklüğü, hayata karşı ilgisizlik ve sonuç olarak da mutsuzluk getirdi bana.

Yeni işler aramaya başladım. Yine önüme doktorayla ve doktorada kaybettiğim "profesyonel zamanla" ilgili engeller çıktı durdu... Her seferinde "tamam, en azından burada Çınar'la ilgili her konuda bana yardımcı oluyorlar" diye sabrettim.

Bir dönem, mezun olduğum bölümde öğretim üyesi kadrosu açıldığını öğrendim; başvurdum. Başvurum değerlendirilmeden reddedildi; nedeni, doktora sonrasında yurtdışında post-doktora yapmamış olmam. Halbuki, yönetmelikte böyle bir şey yok. Hatta, bu engel olmasın diye, evlendiğim sene doktora araştırması için 6 ay Kanada'ya gitmişim. Yayınlarım var, başarılı bir tezim var... Ama, prensip kararıymış, yapacak bir şey yokmuş. İstersem, çocuğumu alıp/bırakıp gidebilirmişim yurtdışına. Dönüşte bakılırmış... Yapmadım. Çınar'ın düzenini bozmak istemedim. Onu bırakıp gitmek zaten bir seçenek değildi benim için. Hatta önümde daha önce 9 aylık çocuğunu bırakıp yurtdışına giden; ama dönünce bölüme yine de kabul edilmeyen bir arkadaş örneği de var... Size deee, prensip kararınıza daaa, deyip bıraktım peşini. Başka üniversitelerde benim bölüm zor bulunuyor; şehir dışı derseniz, hem Çınar bu kadar küçükken ailemin yakınındaki "comfort zone"dan çıkmak istemiyorum, hem de şu an gittiği kreşi bırakmaya içim elvermiyor... o macera da öylece yarım kaldı anlayacağınız...

Şimdi bir yerden yanıt bekliyorum. O yeri çok istiyorum. Ama ne zaman onaylanacağı; hatta tam olarak o işin olup olmayacağı da belli değil. Büyük ihtimal, diyelim. Beklerken gelen iş fırsatlarını da reddediyorum ha bire. Nedeni ne? Başka bir yerden haber beklerken diğer işi kabul etmeyi etik bulmamamla birlikte, bu gelen iş tekliflerini kabul edersem Çınar'ı bırakıp seyahat etmem gerekebilir, buradaki gibi Çınar'ın hastalıklarında vs işten çıkıp eve gitmeme izin vermeyebilirler... Komik, değil mi? Yani ben, çocuk yapabiliyorum ama kariyer yapamıyorum :)

Hemen söyleyeyim, bir miktar talihsizlikle birlikte tüm bunlar benim seçimlerim. Ben istediğim için böyle oluyor ve pişman değilim. Yani, Çınar beni engellemiyor; ben, doğrusunun bu olduğuna inandığım için Çınar nedeniyle kendimi engelliyorum. Dolayısıyla, sızlanmaya gerek yok. Ama sanki, bu tür özveriler, hep kadınlardan bekleniyormuş gibi de gelmiyor değil. Bizim hayatımızla ilgili olarak, bu konuda kocamın hakkını yiyemem. İşte en mutsuz olduğum, depresyonun ucundan döndüğüm dönemde "işi bırak, nasıl olsa hallederiz bir şekilde" deyip destek olmayı, "şehir dışında bir üniversitede iş imkanı bulursan kaçırma, ben nasıl olsa bulurum iş" demeyi de bildi. Ben anne olarak kendime bu görevi yükledim. Ama her zaman iş, kadına kalmıyor diye düşünüyorum.

Bilmiyorum yanılıyor muyum? Mevcut durumda tek bildiğim, çocuğumla çok mutlu ama işte çok mutsuz olduğum, ve bunun böyle devam etmemesini istediğim. Ama çözüm derseniz, beklemekten başka çözümüm de yok.

Başak ve ikilemleri gurula sundu... esenkalınız!

23 yorum:

ELİF dedi ki...

Çok severek okudum yazını, yani sıkılmadan.Tek sıkıldığım konu; içinde bulunduğun çıkmazın..Herşey gönlünce olsun Başakcığım, umarım haber beklediğin yerden olumlu bir haber gelir ve sana nefes aldırır...Sen de esen kal:))

larcencielblog dedi ki...

teşekkür ederim Elif'cim... umarım :)

gezicini dedi ki...

ben de doktoradan ders alıyorum, zor da olsa verdim dersimi. ama şu günlerde cumartesi işe gelme durumu ortaya çıktı ki kolay kabul edilebilir bir durum değil. cumartesi kime bırakacağım? annemler Bodruma gitti, ben gidemiyorum, Yiğit tatil yapamıyor bu durumda. sinirlerim gerildi.
çocuk yaptım ama kariyer yapamadım!
sevgiler
gorki

larcencielblog dedi ki...

Bence Nil Karaibrahimgil'in çocuğu olmuş olsa, bu şarkıyı hiç yazmazdı :))

ZEYNEP dedi ki...

Umarım herşey dilediğin gibi olur..Haklısın engeli yaratan çocuk değil bizim seçimlerimiz , o zaman seçimlerimizin arkasında durmalıyız diyor mantığım. Ne var ki bütün bu seçimleri annelerin yapmak zorunda olması ve dik durmaya çalışırken yaşanan manevi güçlükler.. Bir yerde sanki bir haksızlık var gibi geliyor bana.. Beklediğin haber çabucak ve istediğin gibi gelsin :)sevgiler..

Selcen dedi ki...

Sürekli sürekli aklımdan geçen düşünceler, yaşadıklarım hepsi bu yazıda bütünleşmiş. Olmuyor olmuyor, herkes belli durumlarda izin alabiliyor da senin aldığın izinler göze batıyor. Hamileyken gece gündüz karnın burnunda çalıştığını kimse hatırlamıyor da bebeği bırakıp işe biraz geç kaldığın göze batıyor. Haftasonu 2 haftadabir bizde de çıktı ve şu an en büyük sorunum bu bunun yüzünden işi bırakma aşamasına geldim ben de. Arka plana da atılmak da cabası :((( evet bu biraz bizim seçimimiz ama bu kadar da ağır olmamalı.
En yakın zamanda beklediğin işten senin için hayırlı bir haber alırsın umarım

larcencielblog dedi ki...

Bir miktar pozitif ayrımcılık, hiçbir işyerini batırmadığı gibi, kadının/annenin de daha motive çalışmasını sağlar halbuki... ama işverenlerin bundan pek haberi yok. Özellikle de, nüfus bu kadar kalabalıksa ve senin yerine geçebilecek onlarca adam varsa, bu durum işverenin umurunda da olmuyor.

İşveren sana bir güzellik yapmaya kalksa, ofisteki diğer çalışanların ağzı durmuyor. Benim ücretsiz izinlerime takmıştı bir arkadaş bir ara. "Her ay maaşından bilmem kaç lira kesilsin, sen de her cumartesi tatil yap canım" dedim. Sustu oturdu.

Empati sıfır bizim ülkede; empati bile yapılamazken, pozitif ayrımcılık beklemek çok ütopik kalıyor tabii...

Yasemin Aktuğ dedi ki...

Başakcım, ne diyeyim bilemedim arkadaşım. İşte de daimi mutlu olmanı çok isterim.
Sen çok iyi bir annesin ve öyle olduğun için şu an işte istediğin düzene hakim değilsin. Zaten hayatın ta kendisi öyle değilmidir.Birşeyler hep yarımdır ve yarım kalmaya mahkumdur. Ama önemli olan o tam olan kısımlardır zaten.
o yüzden sıkma canını arkadaşım.

karışık_pizza dedi ki...

keşke maddi olanaklarım elversede bende işten ayrılabilsem.
kariyer yapmakta istemiyorum işte istemiyoreu.
tek istediğim oğlumlşa doya doya vakit geçirmek.
büyünce zaten kendi arkadaşlarıyla vakit geçirmek istiycek hiç olmazsa şimdi onunla beraber olayım.
ama olmuyor işte
içimi acıtıyor bu durum yapacak birşeyse yok
aynı çıkmaz sokaktayız umarım doğru yönlere yolalırız

Seda dedi ki...

Bu konu ustune cook kafa yordugumu biliyorsun..Ben de dogrusunu bulabilmis degilim.Ama bizim jenerasyonun gecis doneminde oldugunu ve onun sikintilarini yasadigini dusunuyorum.

Bizden onceki bir-iki jenerasyon kadin calisma ozgurlugunu,erkeklerin yaptigi her isi yapabilecegimizi kanitladi. Hepimiz de yapiyoruz hakkiyla.

Ama isyerleri, calisma dunyasi bekar,cocugu olmayan insan tipine gore duzenlenmis. Cocuklu olan cocuksuza batiyor,evli bekara. Is disinda yaptigin, sorumlu, mesgul oldugun ne kadar az aktivite var, o kadar iyi calisan oluyorsun. Ozellikle Amerika'da oyle en azindan.

Yavas yavas oncu sirketler bunun farkina variyor. Hem kadinin, hem erkegin aile idam ettirmek, cocuk sahibi olmak icin daha esnek ve daha farkli bir duzene ihtiyaci oldugunu kabullenip degistiriyor bazi seyleri ama yavas yavas oluyor tabii ki.

Bizler o zamana dek,ne sucu tamamen kendimizde bularak ne de tamamen is yerine ya da birkac kisiye mal ederek bu gecis doneminin tum anneler ve babalar icin verimli gecmesini umalim....

Senin bekledigin haberin en kisa zamanda gelmesini can-i gonulden diliyorum, bu sirket ve deneyim de mazide bir ani olarak kalacak o zaman...

Ömer Tuna dedi ki...

Oooo çok dolmuşsun ama haklısın bence doğru kararlar vermişsin ama işte herkez senin değindiğin, çocuklarımız için verilen bu kararları anlayamayabiliyor. Hayırlısı olsun umarım bir an önce iyi haberleri alırsın..

Ben Kızımın Delisiyim dedi ki...

Şuan Yüksek Lisans yapan biri olarak, kariyer yolunda mutlu ama anne olarak mutsuzum ve anneliğim ağır basıyor. Sizi çok iyi anlıyorum özellikle seçimlerinizi. Çocukla kariyer bir arada olsa da ite kaka oluyor sanki ve sanki bir şeyler hep eksik kalıyor gibi... Bu konuda kafası çok karışık olan biriyim:(
Sizin için gönlünüzden geçen en iyi şeyi diliyorum.

Benden Bizden dedi ki...

Benimle benzer bir oykun varmis Basak. Sanirim girisimci anneler boyle hikayelerden cikiyor. Belli mi olur belki biz de bir gun kendi isimizi kurariz, hem cocuk hem de patronculuk yapariz :)) Umarim bekledigin yerden tez zamanda haber gelir cunku isyerinde mutsuz olmanin ne demek oldugunu cok yi biliyorum... Insanin kendi secimi olsa da aslindabir noktada mecbur kaldigin icin bu secimleri yaptin. Ve ne kadar cocuk ve aileden yana mutlu olsan da boyle bir bilgi ve deneyim birikimi olan birinin daha verimli ve yaratici kullanilabilecegi halde atil bir sekilde calisitirilmasi her anlamda aci verici. Elinden gelenin en iyisini yapmis oldugunu bil yine de... sevgiler Banu

larcencielblog dedi ki...

Öncelikle herkese, güzel dilekleri için teşekkür ederim. Popüler deyişle bir nevi "secret" oldu benim için, evrene ulaşır umarım :)

Yasemin evet, benim için tam olması gereken kısım Çınar'la ilgili olan kısımdı. Elimden geldiğince tam. Yine de, iş hayatım bir miktar daha iyi olsaydı da, fena olmazdı diyorum :)

Karışık_pizza, herkesin farklı seçimleri ve farklı mecburiyetleri var ne yazık ki... umarım senin için de hayat dilediğin gibi olur.

Seda'cım, aynen dediğin gibi, iş hayatı bekar, çocuksuz insana göre düzenlenmiş. Hadi evli ama çocuksuzken de bir şekilde idare edebiliyorsun ama, çocuk olunca zorlaşıyor. Ve şu "iş dışında ne kadar az aktiviten varsa o kadar iyi çalışansın", aynen burası için de geçerli. Türkiye'de, bahsettiğin tarzda öncü şirketler var mı, bilmiyorum. Belki kurumsal yapıda olanlar bir miktar daha farklıdır. Ama benim gördüğüm, özel sektördeysen, iliğini kemiğini sömürmeden aldığın parayı helal etmiyorlar. Suçlama, suçlamama konusunda, yani dediğin gibi. Durum bu, bir şeyler yapılmaya başlanacak gibi gibi... geçiş dönemi kurbanı olmak kötü yalnızca :)

Kızının delisi :) Sana da kolay gelsin. Uamrım kolaylıkla tezini, dereceni aldığın günleri çarçabuk görürsün, başarılar :)

Banu (sonunda ismini öğrendim, heyoo :D), ya ben ve girişimcilik ne yazık ki çok uzak kavramlar. Keşke azıcık cevval cevahir bir insna olaydım. Değilim... Ama belki dediğin gibi, canıma tak eder, kuruveririm kendi işimi :) cesaret verici dileklerin ve sözlerin için de teşekkür ederim!

Hepinize sevgiler! Başak :)

nil dedi ki...

Haber beklediğin işin bir an evvel mutlu son ile sonuçlanmasını diliyorum.
Donanımlı bir insanın,iş yerinde bu şekilde hissetmesi gerçekten çok kötü:(
Ama Çınar sağlıklı ve mutlu bir çocuk,seçiminin sonucu; "mutlu" olunca,bundan güzeli var mı?

nil dedi ki...

Haber beklediğin işin bir an evvel mutlu son ile sonuçlanmasını diliyorum.
Donanımlı bir insanın,iş yerinde bu şekilde hissetmesi gerçekten çok kötü:(
Ama Çınar sağlıklı ve mutlu bir çocuk,seçiminin sonucu "mutlu" olunca,bundan güzeli var mı?

larcencielblog dedi ki...

Sağol Nil'im... evet, "mutlu" olması herşeyden önemli. Ama, işte bu sıkıntılardan arada ben de çok gerilebiliyorum. Hani, daha iyi bir işle, Çınar da dolaylı olarak daha mutlu olabilir :)

banu dilik dedi ki...

Basak'cim, o kadar guzel yazmissin ki ellerine saglik. Benim kariyerim de oyle...Cok fazla birsey beklememeyi ogrendim. Ayrimcilik olmaz sanirdim ama varmis onu gordum.

larcencielblog dedi ki...

Avrupa'da da durum farklı değil yani, öyle mi Banu'cum?

Demek ki, dünyaya şöyle ciddi bir feminist devrim gerekli :)

banu dilik dedi ki...

Avrupa'dan kaynakli degil, Calistigim sirket Amerikan sirketi bu yuzden, olay kapitalist duzende bitiyor canim. 24 saat, 7 gun calismani emrediyor. Dune kadar sirketimiz harikaydi, ta ki Amerika'lilar duzene el koyana kadar..Global sistem diye kendi sistemlerini emredene kadar.

larcencielblog dedi ki...

Hadi ya Banu?

Doğrusu, senin adına çok üzüldüm... ama hala Avrupa'da ümit olmasına sevindim :)

A. dedi ki...

Başak'ım, şu beklediğin iş bir an önce olsun diye ben de dua ediyorum...
Biliyorsun, hemen hemen aynı durumdayız. Sen şu işi çöz de inşallah, sonra da bana bir çözüm bulalım :))

larcencielblog dedi ki...

Yanıma aldırırım seni Aslı :P