26 Haziran 2012 Salı

Gittik Gördük: Aqua Vega Akvaryum

Aslında Aqua Vega'ya gideli çok oluyor... galiba, Nisan sonuydu ziyaret ettiğimizde, daha bile önce olabilir. Fotoğraf düzenlemek bazen çok zor geldiği için yazılar arada kaynıyor. Ama Başak Anne hiçbir şeyi unutmaz; herşey zamanı gelince yazılır! 

Aqua Vega, Başkentimizin iki akvaryumundan biri. İlki Keçiören'de; ama oraya henüz gitmedik. Ulaşım açısından Aqua vega daha rahat geldi; bir de "Avrupa'nın en uzun tünelli akvaryumu" sloganı ve hassas noktamız olan "köpekbalıkları"ndan vurdular bizi. Çınar'ın son dönemlerdeki köpekbalığı takıntısını somutlaştıralım diye de düştük yollara...


Akvaryum, Nata Vega AVM'nin içinde, en alt katında. Girişini ve fuayesini çok şık yapmışlar. Atmosferi çok güzel. Bilet fiyatları fena değil: Büyük 15 TL, çocuk 10 TL idi yanlış hatırlamıyorsam.  Girerken bir fonun önünde fotoğrafınızı çekiyorlar. Daha sonra bunun arkası köpekbalıklı bir fona "fotoşoplanmış" halini satın alabiliyorsunuz. Bizim şu anda evde arkamızdan köpekbalığı kovalarken önde sırıttığımız bir fotomuz var misal :)

İlk katta çeşitli balık türlerinden oluşan akvaryumlar hatta bir de ufak timsah var. Akvaryumlar yalnızca camlı değil, açık havuzlardan da oluşuyor. Bu katı aslında Çınar'ın "köpekbalıklarını görelim" çabasından çok detaylı gezemesek de gördüğüm kadarını beğendim...


Köpekbalıklarının ve benim hayran olduğum vatozların bulunduğu tünel akvaryum bir alt katta. Tünel boyunca köpekbalıkları üstünüzde geziniyor, vatozlar suyun içinde uçarcasına yanınızdan geçiyor. Açıkçası "en uzun tüneli bu muymuş" diye dudak bükmüş olsam da, bir sürü köpekbalığı ve o güzelim vatozlarla aynı ortamda bulunmuş olmak pek hoştu. 



yüzüşünün güzelliğine bakar mısınız?


İŞin doğrusu, Çınar çok heyecanlanır sanmıştım; ama galiba ben ondan daha çok heyecanlandım. Tıpkı, Dinozor sergisine gittiklerinde babasının daha çok heyecanlanmış olduğu gibi! Acaba, biz aşırı tepki verdiğimiz için çocuk kendini ifade etme şansı mı bulamıyor diye düşünüyorum bazen... ama, benim "Çınaaar, bakar mısın şu köpekbalığına ve dişlerine... peki şu vatozun yüzüşünü görüyor musuuuun?" gibi coşkulu cümlelerimi yalnızca dikkatlice balıklara bakarak sessizce yanıtlaması bende azıcık hayal kırıklığı da yaratmadı değil. Belki de ben de susup, onun coşku göstermesine izin vermeliydim. Kim bilir?

dındın dındın dındın dındın... 



Her neyse... tünelden çıkınca yengeçlerin olduğu akvaryumu gördük. Yine içinde türünü hatırlayamadığım ilginç balıkların yüzdüğü bir açık havuzu inceledik. Çınar yakından inceleyip elini sokmak isteyince görevliler biraz başımıza üşüştüler. Çıkarken de en son bütün akvaryumların olmazsa olmazı "Kayıp Balık Nemo" familyasının akvaryumunda zaman geçirdik. Dory, Nemo ve Marlin'i bulduk :)


 Dory!

Nemooo!!!

Çınar yine yarım saat akvaryumda takıldıysa, 45 dakika hediyelik eşya dükkanında zaman geçirdi. Akvaryumun girişinden, havasından dolayı hediyelik eşya dükkanından çok ümitliydim ama, biz Türkler bu işi beceremiyoruz... bunu sonunda kabullendim! Tamam, peluş balık, balıklı oyuncaklar, deniz kabukları ve ahşap gemiler koyarsın. Bir yere kadar olabilir. Ama, içinde akvaryumdan görüntüler olan takvimler, saatler, not defterleri, kalemler, posterler, tshirtler yapmak bu kadar mı zor? Hadi çok zor diyelim, şu benim çektiğim kadar fotoğraf çekip mıknatısa basıp üstüne Aqua Vega yazdırmak da mı zor? Biz çocukların doğumgünlerine bile yaptırabiliyoruz, o kadar zor değil; biliyorum! Yani şu aşağıdaki saçma mıknatısları arayıp bulup oraya yerleştirmekten daha kolay olacağına ve daha çok para getireceğine eminim!


Kısacası, Çınar'la birlikte akvaryumu severek gezdik; ama keşke İstanbul'dakiler kadar görkemli olabilseydi dedik/m... Çınar eğlendi, ben eğlendim; ama, hediyelik eşya dükkanına söylendim. Yine de günümüzü farklı deniz canlılarını görerek keyifle geçirdik. 

Hiç yorum yok: