Hele ki bal kuzenle birlikte geçirilmişse... gündüz havuzda ve denizde yüzülmüş, kumda oynanmış, akşam gün batımında el ele yürünüp sohbet edilmiş, çocuk parkında oynanmış ve gece de önce mini diskoda kurtlar dökülüp ardından orada tanışılan arkadaşlarla havuz başında deli danalar gibi koşturulmuşsa...
Her sabah kargalarla birlikte anneanne de uyandırılıp ördekler beslenmeye gidilmiş, anneanneyle başbaşa, alabildiğine şımarık ve mutlu zaman geçirilmişse...
Denizden, havuzdan önce korkulup, sonra Pınar Teyze sayesinde suya alışılıp Çınar balığı olunmuşsa... Akdeniz'in tadı doyasıya çıkarılmışsa... aylardır özlenen, sayıklanan bir "minik dev adam" ve bir "sarı fırtına"yla buluşulmuşsa... ve hatta bu buluşmaya iki kuğu gibi kız çocuk da eklenmişse...
Ve annesi, üç yaşına yaklaşan bu minik adamın artık arkadaşlık edebildiğine, sosyalleşebildiğine, kendi isteklerini gayet net ifade edebilip ama aynı zamanda uzlaşabildiğine, havuz başında havuza düşmeden koşturabildiğine, kendi çapında felsefe yapabildiğine (bkz. tatil diyalogları), artık -garip de olsa- tercihleri olabildiğine ve "büyümeyi" kafasına takabildiğine hem şaşırıp hem duygulanıp hem gülüp hem mutlu olmuşsa...
Tatil gibisi yoktur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder