29 Mart 2012 Perşembe

Çocuklarda Yaratıcılık ve Özgüven -Bölüm:2


Bu ayın başında harika bir seminerin duyurusunu yapmıştım! Seminerlerini kaçırmamaya çalıştığım Iraz Toros Suman'ın çocuklarda yaratıcılık ve özgüven ile ilgili semineriydi. Gerçekten, bir kez daha, iyi ki oradaydım dedirten ve yine çok ihtiyacım olan bir zamanda titreyip kendime gelmemi sağlayan bir toplantı oldu... Çok uzun olmaması için 2 bölüm altında topladım:

Bölüm-2: Çocuklarda Yaratıcılık

BÖLÜM-2: ÇOCUKLARDA YARATICILIK

Özgüven konusunda olduğu gibi, yaratıcılık konusunda da bizim veya çevremizin yaratmış olduğu engellerle başladı Iraz Hanım. 

İlk olarak da, oyunlarla ilgili konuştuk. Ailelerin "kendi istedikleri" oyunları oynamaya çocukları zorladıklarından, halbuki oyunun "çocuğun isteklerine göre" şekillenmesi gerektiğinden bahsetti. Kısaca, "özgür bırakın, istediğini istediği gibi yapsın" dedi.

Yaratıcılık denince akla ilk sanatsal etkinlikler ve beceriler gelir, değil mi? Ve çocuğumuz "sanata ilgi duysun" diye alır boya kalemlerimizi alimize, bir A4 kağıda çabucak bir çiçek resmi çiziveririz. Sonra da "bak bu çiçek" deyip, ondan da aynısını çizmesini bekleriz. İşte bu, çocuğun kendisini zora sokan, yaratıcılığını kısıtlayan ve hatta o çiçeği sizin gibi çizemediği zaman çocuğa hayal kırıklığı yaşatan bir durummuş. Zaten, boyama yaparken A4 kağıtla kısıtlamak, ya da boya kitaplarını önüne koyup "sınırlı" alanları boyatmaya çalışmak da çocuğun "sonsuz" boyama isteğini köreltiyormuş. "Bir duvarı craft kağıtlarla kaplayın, bırakın o kağıtların üstünü doyasıya boyasın" dedi Iraz Hanım. 

Bir de "mükemmel şeyler çizmek zorunda değiller" diye de ekledi. Yani "aaa pembe ağaç olur mu hiç? Mor güneş mi olurmuş?" diye kısıtlamayın çocukları, bırakın özgürce üretsinler!

Oyunla ilgili pek çok ailenin rahatsız olduğu konu, oyun sonrası ortada kalan oyuncak yığınları... "Topla, kaldır, dokunma, dağıtma" gibi otoriter komutlar yerine, örnek olarak, oyuncakları kategorilere ayırıp ayrı ayrı sepetlere ve onların her zaman ulaşabilecekleri yerlere koyarak zaman içinde çocuğun hayatını düzenlemesine yardımcı olabilirmişiz. Biz salonda otururken çocuğun odasında tek başına oynamak istememesi de son derece doğal tabii. Ergen değil ki bunlar henüz, yalnız kalmak istesinler, değil mi? :) Yaşam alanımızda çocuğumuza ayıracağımız bir köşe ile herkes hayatına mutlu mutlu devam edebilirmiş...

Bu mesela, benim Ohdeedoh'da görüp aşık olduğum bir köşeydi... tabii bu kadarına gerek yok...

Masa ve model ev fazla bence, ama açık raf sistemi iyi fikir... (kaynak: Ohdeedoh)

Yaratıcığın önündeki bir diğer engel de, eğitimcilerin (ya da anne-babaların) aşırı detaycı tutumlarıymış... Çocukların yarattığı şeylere (resim, herhangi bir çalışma) kötü geri bildirim vermekten kaçınmak en doğrusuymuş. Örneğin, kanatları olmayan bir kuş çizimine "bu kuşun kanatları neden yok?" demek, orada var olan koca bir kuş gövdesini övmek varken, çocuğun hevesini kırmaktan başka ne yapar ki? Tabii, tek engel kötü geri bildirim de değil. Yarıştırmak, başka çocukların ürünleriyle kıyaslamak... Siz de nefret etmez misiniz biriyle bir yarış haline sokulmaktan? Çocuğunuz niye sevsin ki? Bunun sonucu, kendisinden çok başkalarının ne yaptığıyla ilgilenmektir. Halbuki, insan hep kendine bakmalıdır, değil mi?

Yaratıcılığı destekleyici materyal sağlanması da önemli tabii ki. Ama bu, "çok oyuncak" anlamına gelmiyor, çok çeşitli materyal anlamına geliyor: duyusal alanlar yaratmak önemli. Ama bu, iğrenç sesler çıkaran ve anne-babaların kabusu sesli oyuncaklarla ya da aktivite masalarıyla sağlamak mümkün değil tabii ki. Farklı malzemeler -ahşap, metal, kumaş- ile farklı dokular -ağaç dalları, ipekli fularlar- sunmakla mümkün.

Az Oyuncak, Bol Oyun!

Çok oynamak, illa çok oyuncağı anlamına gelmiyor, dedi Iraz Hanım. Farklı çeşitlerde oyuncak gruplarına sahip olmanın öneminde bahsetti. Mesela...

1- Kum, su, çamur! Kirlenmek güzeldir; çamurla yapılacak dünya kadar etkinlik var... 

2- Waldorf Bebeği: İfadesiz, basit, el yapımı bebekler. İfadeleri ya da cinsiyetleri olmadığı için, çocuklar hayal dünyalarında bu bebekleri istedikleri duruma sokabilirler... Eller, ayaklar tamamlanmamıştır, hayal gücüyle tamamlarlar. 


3- Ağaç parçaları
4- Boya için geniş alanlar (duvara yapıştırılan craft kağıtları)
5- Ahşap at: Küçüklüğümüzün fenomen oyuncağını kendi çocuklarımızdan mahrum etmemek lazım aslında... Bizim ahşap atımızı sevgili Banu almıştı. Çınar da onunla çok keyifli ve "kuduruk" oyunlar oynuyor!


6- Eşarp/çarşaf/tül: Bir kumaş parçasıyla neler yapacaklarını seyretmek her iki taraf için de eğlenceli olacaktır. Hiçbir şey yapmasalar bile, farklı kumaşlarla, farklı dokuları keşfetmelerini sağlayabilirsiniz!


7- Aile oyuncakları: Anne, baba, çocuk, anneanne, dede... gibi figürlerin bulunduğu ahşap aile takımları çocuğun hem kendi duygularını oyun içnde ifade etmesine olanak tanır, hem de, sizinle direkt olarak konuşmadığı olayları ya da durumları oyun içinde açığa çıkarmasına olanak sağlar. Yalnız burada önemli bir noktadan bahsetti Iraz Hanım: "Sizi oyuna dahil ettiklerinde, onlardan daha fazla konuşmayın" dedi :)
Kaynak: Mom's Lap

8- Yaratıcılık oyuncakları: Örneğin, evde bütün boya kalemlerinin, eşarpların, tüllerin, çeşitli malzemelerin bulunduğu, her zaman ulaşabileceği bir raf yapabilirsiniz...

9- Öfke dışa vurumu için agresyon oyuncakları: Hepimizin olduğu gibi, onların da öfkelerini dışa vurmaya ihtiyaçları var! Bir hacıyatmaz, ya da dayısının Çınar'a aldığı gibi kocaman bir peluş oyuncakla, veya odasına koyacağınız ve kudurmak, güreşmek, boğuşmak için kullanacağınız kocaman bir minderle öfkesini dışarı vurup rahatlamasını sağlayabilirsiniz. Veya, mıknatıslı darttan bahsetti Iraz Hanım! Değil çocuklara, kendimize bbile alabiliriz bence!


10- Taklit/meslek setleri
11- Evcilik setleri: Tabii ki kız/erkek ayrımı yapmadan. Hatta bilmiyorum, ayrıca oyuncağa gerek var mı? Ben bütün mutfak malzemelerini kullanmasına izin veriyorum mesela...
12- Parmak ve el kuklaları: Çocuklarınız senaryoyu yazsın, siz uyun! Ya da, nasıl dahil olmak istiyorlarsa duruma, öyle oynayın :)
13- Kostümler -maske, sihirli değnek: Bazen, başkası gibi davranmak hoşlarına gidebilir. Ya da, ellerinde bir sihirli değnek olsa, neler yapabileceklerini göstermek isteyebilirler... Ben mesela çok merak ettim, Çınar'a böyle bir değnek verseydik, kimi neye çevirirdi acaba? :)

--------------

Ve böylece, keyifli bir 3 saati bitirdik Iraz Hanım'la. Her zamanki gibi çok eğlendim, çok öğrendim! Ve umarım size de aktarabildim!

16 yorum:

kezbant dedi ki...

Bu ne hız Başak'cım :)) Ellerine sağlık.. Teşekkür ederim ayrıca :)

larcencielblog dedi ki...

Yazılar hazırdı, resimler yoktu :) Ondan hızlı :))

senay c dedi ki...

Başak,
çok güzel bir yazı olmuş,dönüp dönüp yeniden okumalı. ellerine sağlık

larcencielblog dedi ki...

Bir yararım olduysa ne mutlu bana!

Aycaevrim dedi ki...

İki yazında çok güzel ve faydalı olmuş Başak'çım, eline sağlık:))

Ozguranne dedi ki...

ellerine sağlık. ilgiyle okuduk ... sevgiler

larcencielblog dedi ki...

Sevindim, benden de sevgiler!

larcencielblog dedi ki...

Cok tesekkurler Ayca'cim :)

Gühi dedi ki...

Ay pek güzell!!:)) oyun oynayasım geldi...

larcencielblog dedi ki...

Bırakayım bir gün Çınar'ı size, pratik yapmış olursun :)

Sibel dedi ki...

Başak gidemediğim için üzülmüştüm. sayende gitmiş kadar oldum. güzel özetlemişsin. teşekkürler..

ayak izleri-sevgi dedi ki...

çok güzel bilgiler bunlar.. teşekkür ederim paylaşım için..

Znp dedi ki...

Ben de kaçırmıştım çok faydalı oldu teşekkürler :) Zeynep.

larcencielblog dedi ki...

Rica ederim :)

daphs dedi ki...

Başakcım çoook sağol! biliyorsun son anda işim çıkmıştı ve gidememiştim. bekliyordum yazacaklarını. çok güzel özetlemişsin. ellerine sağlık!

ama içinde yapması çok zor olan şeyler de var. en azından benim için. özellikle ilk bölümdeki anneanne vs. kültürel engeller kısmı. ah birde benim en büyük hatam, bebekleriyle oynarken kendimi tutamadığım zamanlar oluyor hala. sonra bir bakıyorum ben ne demişsem hep onu tekrarlamaya başlıyor bizim bücürük. dilimi tutmayı öğrenmem gerek!

anlıyorum ki herşey ayrıntıda gizli!!! bu ayrıntıları fark etmemizi sağlayan herkese çok teşekkürler! hem Iraz hanıma, hem de sana!!

Serpil dedi ki...

Her iki yazını da okudum. Ellerine saglik. Guzel ozetlemissin. Optum