Bu yazıyı daha önce yazmaya niyetlenmiştim; ama, tatil dönüşü, Sapanca, doğumgünü derken unutmuşum... Oğlumun ayrı anne ikizinin annesi canım Nil'imin şu yazısından sonra hatırladım... İlham ve hatırlatma için teşekkürler Nil'cim :)
(Not: Sapanca'yı ve doğumgününü de yazacağım en kısa zamanda, sırayla gitmeye çalışıyorum...)
-------------
Biz, Eylül ortasında, ilk defa veli toplantısına gittik Ahmet'le! Anne-baba olmuştuk, veli de olduk böylece. Aslında, Binbir Çiçek'in düzenlediği "sene başı, velilerle tanışma toplantısı"ydı. Öyle olduğunu da, arkadaşım Burcu'yla "ay bizim çocuğun durumu nasıl acaba, dersi derste dinliyor mu?" diye kıkırdaşırken, Hilal Hanım'ın da gülerek "sohbetimize" katılmasıyla öğrenmiş olduk (Hayır, ne bekliyorduk gerçekten, bilemiyorum. Bir de, böyle ortamlarda, velilerin çocuklardan daha cıvıtık olması ilginç, değil mi?).
Kısaca toplantıyı anlatmam gerekirse, pastalı, börekli, çörekli ve "oyun"lu bir tanışma toplantısıydı! Hilal Hanım bize oyunlar oynattı (yuvanın havasını solumamız, çocukların neler yaptığını anlamamız içinmiş), ritim öğretmenleri Serkan Bey "müzik" yaptırdı! (Ve bu veli topluluğunun ne müziğe ne ritme karşı zırnık yeteneği olmadığını da böylece keşfetmiş olduk... çocuklarımız da bize çektiyse adamcağıza acırım!). Aralarda Hilal Hanım, yuvanın genel işleyişinden, bu sene yapmayı planladıkları etkinliklerden ve derslerden, anne-baba olarak bizden beklentilerinden bahsetti (biz beklentilerimizi Ekim ayı içinde yapılacak bire-bir veli görüşmelerinde iletecekmişiz). Son derece keyifli bir "buluşma"ydı gerçekten. Ama daha önemlisi, Nil'in yazısının da konusuydu...
Yani, çocukların yuvada farklı, evde farklı davranmaları, evde sürekli "sınır denemeleri" ama yuvada "söz dinlemeleri"... Nil'in yazısı sayesinde, daha uzun yazmama gerek kalmadı! Hilal Hanım'ın dediklerini de özetlemem gerekirse, kısaca şöyle:
"Bizim burada vaktimiz bol olduğu ve vaktimizi kullanma amacımız çocuklar olduğu için her şeyi öğretmek için sınırsız zamanımız var. Yani mesela, ayakkabılarını kendileri giysinler/çıkarsınlar diye 15-20 dakika uğraşabiliyoruz. Diğer herşey için de bu geçerli. Ama evde vakit daha kısıtlı, yapacak daha çok iş var. Ve ayrıca (aynı Nil'in dediği gibi), anneye karşı sonsuz bir ilgi ve güven de var. Dolayısıyla 'evde yemiyor, kreşte yiyor; evde kendi uyumuyor, kreşte uyuyor; evde ayakkabılarını, kıyafetlerini kendi giymiyor, kreşte giyiyor; eziyeti bana mı ya?' diye lütfen düşünmeyin. Bunu dillendirmeyin. Bu yaptıkları da sizinle iletişimlerinin bir yolu. Okul, evden çok farklıdır."
Tamam, hepimiz bunu biliyoruz; ama, net bir şekilde duymak iyi oluyor gerçekten. Aslında çocuklarımız, okkulla evin farkını o kadar güzel ayırd edebiliyorlar ki... hatta bizden bile daha iyi! Yani onlar, nerede nasıl davranacaklarını gayet iyi biliyorlar. Biz de onlardan ne zaman ne beklememiz gerektiğini öğreniyoruz işte...
1 yorum:
Hımmm hiç böyle düşünmemiştim. Gayet mantıklı geldi.
Biz çocuklarımza bir çok şey öğretiyoruz ama onlar sayesinde de bizlerde birçok şey öğreniyoruz.
Biz kreşe henüz gitmiyoruz ama bu söylediğini aklımın bi köşesine not ettim.
Yorum Gönder