8 Ekim 2010 Cuma

İKİ YAŞINDAKİ ÇOCUĞUNUZ BÜYÜRKEN -1

Bu yazı neden var bilmek isterseniz, tıklayın.

--------

Bu yazıdaki bütün alıntılar için kaynak: O'Connell, D. İki Yaşındaki Çocuğunuz Büyürken. Beyaz Balina Yayınları, İstanbul, 2003.

BÖLÜM-1: GİTMEME İZİN VER (BENİ SIMSIKI TUT)!

Bu bölüm, aslında bu yaş duygularının temelini oluşturan özgürlük sorgulaması hakkında. Çocuğumuzun gelişen fiziksel özellikleri, onlarda sonsuz bir özgürlük duygusunun gelişmesine neden oluyormuş. Yani, hava 30 derece iken yün bere giyip sokağa fırlamak istemesi ve bunun gibi bizim "anlamlandıramadığımız" bir sürü davranışının ardında, sınırlarını denemesi yatıyormuş. Bu konuda yazar diyor ki:

"[Bunları] kelimelerle ifade edemese de, duyguları şu şekilde özetlenebilir: "Ben dünyanın hakimiyim!". Sizi reddetmeye çalışmaz. Sizden sadece, herşeyin merkezi olan, onun bakış açısını paylaşmanızı ister. Bu kocaman benmerkezcilik aslında iyi bir şeydir. Bu, çocuğunuzun kendi tercihleri ve istekleri olan bir birey olma düşüncesi geliştirdiği anlamına gelir."

Kısacası, "offf, ne kadar abuk subuk şeyler yapmak istiyor" diye düşünmek yerine, sevinmemiz gerekiyormuş. Bu iyi! Bir iyi haber de, aslında bu yaptıklarıyla "sana-karşı-ben" demek istemiyormuş; yalnızca kendini sınıyormuş! Yani, biraz zorlanacağız, orası kesin; ama, sonucu, sınırlarını bilen, kendine güvenen bir çocuk olacak!

Yine, bu yaşla birlikte keşfettikleri, bizim "neden bu çocuk herşeye 'benim' demeye başladı, paylaşmayı bilmeyen bir çocuk mu olacak" diye kaygılandığımız "aidiyet" duygusuyla ilgili de şöyle diyor yazar:

""Bu benim!" İki yaşındaki çocuğunuzun pek çok kullanacağı bu ifade, etrafındaki şeyler hakkında hissettiklerinin bir özetidir. [...] temel kuralları yerleştirmede kullandığı yoldur: "Seninle oynamak istiyorum, ama öncelikle bu bebeğin benim olduğunu bilmelisin ve eğer onu benden almaya çalışırsan çok üzülürüm." Oyuncaklarıyla kendi başına oynamak istemez, ama kullanma kontrolünün kendisine olması onun için önemlidir."

Kısacası, korkmaya gerek yok! Bencil falan değil çocuğumuz; biz, doğru şekilde yönlendirdiğimiz sürece de olmayacak. Yalnızca, kendini yeteri kadar ifade edemiyor, o kadar!
 
Tabii bir de "hayır" konusu var: iki yaşındaki çocukların en sevdiği kelime olduğunu söylüyor yazar -ve aslınd çoğu zaman ters bir şekilde kullandıklarını! Hayır kelimesi, kim oldukların göstermek için en etkili yolmuş! Yazar diyor ki:
 
""Parka gitmek ister misin?" diye sorduğunuzda ve iki yaşındaki çocuğunuz kesin bir dille "Hayır!" ile yanıt verdiğinde, "Şey, evet, parka gitmeyi çok isterim, ama şu anda oyuncaklarımla oynuyorum ve çok eğleniyorum ve bırakmak istemiyorum. Şu kırmızı legoyu şu boşluktan soktuğumda ne olduğunu görmeme izin ver. Sonra parka gitme konusunu konuşalım" anlamına gelebilir."
 
Yani, hayır illa "hayır" anlamına gelmiyormuş. Artık, deneye yanıla anlayacağız dertlerini. Kendilerini bu kadar mükemmel cümlelerle ifade edemedikleri için de hırçınlaşabiliyorlarmış.
 
Peki, son zamanlarda size birden bire sıkı sıkı sarılmaya, yapışmaya başladı mı? Çınar yapıyor! Ve ben çok şaşırıyor-dum! Yani, büyüdü artık, aşsın bu anne düşkünlüğünü diye düşünüyordum ki şu paragrafla karşılaştım:
 
"İstediği herşeyi yapamayacağını anlaması kendisini güvensiz ve olduğundan daha aciz hissetmesine neden olur. Ayrıca, sizden ayrı bir kişilik oluşturmaya başladıkça, yavaş yavaş ebeveynlerinin ondan ayrı bir birey olduklarını ve onu içermeyen bir ilişkileri de olduğunu fark etmeye başlar. Bu fark ediş kendini güvensiz hissetmesine ve her zaman onun için orada olmayacağınızı düşünüp endişelenmesine neden olur. Birdenbire size sıkı sıkı sarılmaya, gideceğinizden ve geri dönmeyeceğinizden korkmaya başlar. Hala, sizinle paylaştığı güçlü bağın sonsuza kadar süreceğini bilmeye yoğun bir şekilde emin olma ihtiyacı duyar."
 
Meali şu: çocuğunuza sıkı sıkı sarılın! O hala sizin bebeğiniz!

Başak ve Çınar, 26 Eylül 2010
 
Bu bölümde son olarak, çocuğunuzun özgürlüğünü geliştirmek için yapmanız önerdiği ufak tüyolar veriyor yazar. Anahtar nokta, çok fazla "dikkatli ol" deyip "doğuştan gelen maceracı ruhunu köreltmemek ve kanatlarını test etmesini engellememek"!
 
1- Çocuğunuzun tercihlerini sınırlayın: İki yaşındakiler onlara snırlı seçenekler sunulduğunda karar vermeyle başa çıkabilirlermiş. İki şeyden birini seçmesini istediğimiz zaman, kontrolun kendisinde olduğunu hissederlermiş. Tabii burada anahtar, yapabileceğiniz seçenekleri sunmak!
 
2- Çocuğunuzun tercihlerini eleştirmekten kaçının!
 
3- Küçük şeyleri yapmasına izin verin: "Örneğin, yemek masasında güneş gözlüğünü takmakta ısrar ediyorsa, kendinize bunun savaşmaya değip değmeyeceğini sorun."
 
4- Çocuğunuza ufak meselelerde sorumluluk verin.
 
5- Önemli olaylarda çocuğunuzun lider olmasına izin verin: Ona bir şeyin doğru yolunu anlatmaktan ya da istemediği halde yardım etmekten kaçınmak gerekirmiş. Rehberlik etmek, problemi çözme konusunda -isterse yardım etmek (ama çözmemek) en iyisiymiş.
 
6- Sadece sonuçları değil, çocuğunuzun yöntemlerini de alkışlayın: Neyi doğru yapıyorsa, o durum üstüne odaklanmak, çocuğu cesaretlendiriyormuş.
 
7- Sınırlar koyun: "Çocuğunuzun davranışlarınıza getireceğiniz sınırlamalar, ona güvenli ve sosyal olarak kabul edilebilir bir şekilde keşifler yapma özgürlüğü sağlar."
 
BÖLÜM-2: BENİ DİNLE!
 
Dil gelişimiyle ilgili bu bölüm, çoğunlukla ikinci doğumgünlerinde çocukların dil gelişimlerinin ortaya çıkmaya başladığını söyleyerek başlıyor (hani benim gibi konuşsun diye acele edeniniz varsa, normali buymuş). Ve herkesi bezdiren "Neden?" ya da "Bu ne?" gibi soruların amacını açıklayarak devam ediyor:

"[Çocuğunuz] çoğunlukla konuşmaya "neden?" diye sorarak başlayacaktır. Bunun sebebi, bir şey hakkında tam bir açıklama istemesinden çok, "neden?" diye sorduğunda, sizin onunla konuşmaya başlayacağınızı bilmesidir!"
""Neden?" aynı zamanda "nasıl", "ne", ya da "ne zaman" anlamlarına gelebilir. "Neden" diye sormak, iki yaşındaki bir çocuğun dünya hakkında daha çok şey öğrenmeye çalışmasının en iyi aracıdır. [...] Size "neden" diye tekrar tekrar sormak, sizin onunla konuşmaya devam etmenizi sağlamak için bir yoldur."
Yani, biz onları çözmeye çalışaduralım, onlar bizi çözmüşler bile!

"Neden" sorularıyla ilgili, 3. Bölüm'den bir kısa not: "Çocuğunuzun "neden" sorularına kusurusuz açıklama isteğiyle bakmak yerine, onların siz ve çocuğunuz arasındaki konuşma için bir basamak olduğunu düşünün."

Komik ya da yanlış söyledikleri kelimeler, ya da yanlış kullandıkları kalıplar için, onları düzelmeye çalışmamamızı, yalnızca, doğru kullanımı için model olmayı sürdürmemizi öneriyor. Sık ve doğal bir biçimde öocukla konuşmak, sevdiği konuşmaların içine onu dahil etmek, düşünce ve duygularını en iyi şekilde ifade etmesine yardımcı oluyormuş. Yazarın bu konuda bir de uyarısı var:

"Eğer çocuğunuz, uzun süreli periyotlarla onu belirli konuşmaların içine katmayan, ya da ona özgü bir şekilde konuşmayan ve ileişim kurmak için el kol hareketleri ya da zayıf dil yapıları kullanan başka birine bırakılıyorsa, çocuğunuzun dil gelişimi sürekli bir biçimde gerileyebilir."

Siz de katılırsınız sanıyorum, bu çok önemli bir uyarı!

Konuşabilen ve aslında kendisini gayet iyi ifade ettiğini düşündüğünüz çocuğunuzun ağlama krizlerine girmesine, size birden "senden nefret ediyorum" demesine şaşırıyor ve üzülüyorsanız, az sonra okuyacaklarınız sizi rahatlatabilir. Aslında, her ne kadar "kendini çok iyi ifade edebildiğini ve konuşabildiğini" düşünseniz de, çok heyecanlandıklarında, çok mutlu olduklarında ya da çok üzüldüklerinde -kısacası duygusal olarak onları zorlayan durumlarda- "kelimeyi dışarı çıkarmak" konusunda zorlanabiliyorlarmış.  

"Duygusal açıdan [bu şekilde] bir uç noktada olduğunda, kendini ifade etme zorluğunun nedeni [...] duygularını ifade edebilecek uygun kelimeleri bulma zorluğudur. Sonuç olarak, en kolay şekilde çıkan olumsuz ifadeye kilitlenebilir ve "bu durumdan hoşlanmadım" yerine "senden nefret ediyorum" şeklindeki bir cümleyi ağzından kaçırabilir."

"Kendini ifade edecek sözcüklere sahip olmadığını anladığında kendini o kadar sınırlandırılmış hisseder ki, sorununu basit bir şekilde ağlayarak çözer."

Dil gelişimiyle ilgili önemli bulduğum bir tablo var kitapta.


Bu "tilki" muhabbeti bizim evde çok yaşanır... kim bilir yavrum aklından neler geçiriyordur! Pek çok kez bizi hiç umursamayıp yanıt vermemesine şaşmamalı!

Kısacası, aşağıdaki videodaki gibi yapmayın :) (NOT: Çouğu daha da bunalttığımız videolar da ver elimde ama vimeoya yüklememişim... bu yine en iyisi!)


ÖRDET Bölüm-2 (kısa) from Basak Celik on Vimeo.


Yine bu bölüm, iletişime yardımcı olacak önerilerle noktalanıyor:

1- Karşılıklı konuşmak için fırsatları kollayın.

2- İletişim ve ifade içeren oyunlar oynayın.

3- Düzenli olarak sesli okuyun.

4- Birlikte şarkılar söyleyin.

5- Bir sürü soru sorun: Örneğin, çocuğumuz bize "topu attım" dediğinde "ne çeşit bir toptu, ne renkti, ne kadar uzağa attın, düştüğünde nasıl bir ses çıkardı?" gibi çeşitlemeler yapabilirmişiz.

6- İyi bir dinleyici olun.

7- Hareketlerinizi anlatın.

8- Daha karmaşık cümleler kullanın: Örneğin "Bak, kedi" dediğinde "evet, tekir bir kedi" demek işe yararmış.

9- Özel konuşma zamanları yaratın.

10- Dili eğlenceli hale getirin.

11- Dil gelişimini destekleyecek oyunlar arayın: Taklit oyuncakları, çiftlik seti, mutfak oyunu, yemek oyuncakları ile inandırıcı senaryolar yaratılabilir, konuşma için uygun ortam yaratılabilirmiş.

BÖLÜM-3: ÖĞRENMEMİ İZLE!

Dünyadaki herşeyi keşfetmek isteyen çocuğumuzun zihin gelişimi hepimiz için çok önemli, değil mi? O artık, eline geçirdiği şeyin işlevini "sorgulayabilen" bir varlık! Herşeyi bilmek, görmek ve deneyimlemek istiyor. İlginç nokta, yeni şeyler keşfettikçe, çocuğumuzun içinde yaşmının belirli bir düzen içinde yürümesi için şiddetli bir istek uyandığını okumam oldu! Evet, düzenin çocuklar için çok önemli olduğunu biliyordum, ama bakın neden öyleymiş:

"[...] Bu yüzden adet ve alışkanlıklar bu kadar önemlidir; onlar, çocuğun bilgiyi "yerleştirmesi"ne, tahmin edilebilirliğin ve zihinsel enerjisinin korunmasına yardım eder. Her gün, herşeyin onun için yeni olduğunu hayal edin, duygusal yoğunluktan dolayı yorgun düşecektir! Diğer taraftan düzenli bir hayat, onun enerjisini korumasını ve öğreneceği şeylerin çoğalmasını sağlar."

Yani, hayatı düzenli oldukça, zihni yeni öğreneceği şeyler için daha dinlenmiş oluyormuş! Bunu akılda tutmak lazım!

Bir de, zaman kavramı var. Dün/bugün/yarın/bir saat içinde gibi kavramları anlayamasalar da, yemekten sonra, uykudan önce gibi kavramları anlayabiliyorlarmış (özellikle de, düzenli bir yaşamları varsa). Dolayısıyla, zaman kavramı olarak bu kalıpları kullanabilirmişiz.

Matenatik ve sayı saymayla ilgili de çocuklara çok yükleniyoruz, değil mi? Özellikle ağzıdan dökülen ilk "üüüç, dööö, beeee" ile kendimizden geçip hemen 10'a kadar da saysın istiyoruz! Halbuki, iki yaşındaki çoğu çocuk bir ve iki arasındaki anlam farkını anlar; ancak, üç onlar için yakalaması zor bir anlam taşırmış. Yani, 10'a, 20'ye hatta 100'e kadar sayan çocuklarından yaptığı şey ezbermiş (tabii ki hafıza açısından, takdir edilmesi gereken bir durum... ama matematiksel olarak çok anlamlı değilmiş).

Pek çok anneden duyduğum (ve zaman zaman da katıldığım) "aynı kitabı onlarca kez okumaktan fenalık geldi" cümlesine karşı, şu okuduğum satırlar bana oldukça ilginç geldi:

"Karşılaşılan günlük yeni bilgilrin saldırısına karşı, küçük tekrarlar yapmanın çocuğunuzun rahat etmesi için bir kaynak olduğunu akılda tutmak size yardımcı olabilir."

Yani, bize eziyet olsun diye yapmıyorlar... aslında, biz anlayamasak da, çok mükemmel işleyen bir mekanizmaları var!


Çınar keşif yapıyor (19 aylık)

Bir dönem -Çınar 16-17 aylıkken- "Çınar'a aktivite yaptırmaya" kafayı takmıştım! Hatta, tabiri caizse, kafayı bununla bozmuştum, diyebilirim! Neyse sonra silkelendim ve kendime geldim... O zamandan beri de, evde yalnızca Çınar'ın istediği gibi azıp coşuyoruz, sarılıyoruz, öpüşüyoruz, sevişiyoruz! Bu yüzden, şu okuduğum cümleye bayıldım!

"Çocuğunuza "öğretici" oyuncaklar sağlamak ya da oyun zamanlarını, öğrenme deneyimi haline getirmek gerektiğini düşünebilirsiniz. Rahatlayın! Çocuğunuz öğrenmesi gereken herşeyi, siz ona uyarıcı ve sevgi dolu ortam sağladığınız sürece öğrenecektir. Hatta, "öğrenmeye" zorlamaya çalışmak, çocuğunuzun üzerinde ters etki yaratabilir."

Peki, "rahat" olarak çocuğumuzun büyümesine, keşiflerine nasıl katkıda bulunabiliriz, diye sorarsanız, işte yolları:

1- Pek çok oyun sahası yaratan oyuncaklar arayın: hayvanların olduğu ahır, set şeklindeki oyunlar, vb.

2- Çocuğunuza yaratıcılık konusunda ilham veren materyaller sağlayın: kağıt havlu ruloları, plastik kutular gibi basit ev eşyaları.

3- Çocuğunuza bir şeyin "doğru" yolunu göstermekten kaçının! İlk defa karşılaştığı bir oyuncakla nasıl oynayacağını göstermek normaldir. Bundan sonra, bırakın canı nasıl isterse öyle oynasın...

4- Çocuğunuzun hayal oyununa destek olun.

5- Oyunları sayarken çocuğunuza katılın.

6- Günlük ev işlerini ve alışkanlıkları, öğrenme olanağı olarak kullanın.

7- Okuma zamanlarını çocuğunuz için eğlenceli hale getirin: okumanızı istediği kitapları seçmesine izin verin; okuma zamanlarını ders haline getirmeyin...

8- Oyun fırsatlarında dengeyi sağlayın: (burayı çok önemli buldum)

"Çocuğunuz çoğunlukla eve bağımlıysa, bakım evinde hatta kendi evinizde, bunu dışarıdaki oyunla dengelediğine emin olun. [...] Ve eğer çocuğunuz, günün büyük bir bölümünde diğer çocuklarla birlikteyse, sessiz ve yansıtıcı zamanlar için fırsat kollayın. Çocuğunuzun evde geçirdiği zamanla, dışarıdaki maceraları ne kadar dengelenirse, çocuğunuzun daha çok ilgi duymasını ve dünya ve kendisiyle ilgili daha çok şey öğrenmesini sağlamış olursunuz."
Evet, kitabın ilk üç bölümünden bana önemli görünenler bunlar... Okudukça, yine üçer bölüm halinde, yazmaya devam edeceğim. Ama size önerim, eğer tarzından hoşlandıysanız, kesinlikle bir tane edinmeniz!

Hepimize "mükemmel iki"li günler!!!

NOT: Yazım hatalarını düzeltmeye zamanım bu ara yok... belki, sonra... affola!




6 yorum:

yeliz dedi ki...

başakcım ellerine sağlık...
2 yaş sendromları yaşadığımız bu günlerde tekrar hatırlamak iyi geldi. dönüp dönüp okuyacağım çok güzel bir post olmuş.

larcencielblog dedi ki...

Ben de bir türlü düzgün toparlayıp toparlayamadığımdan emin olamamıştım; sen öyle diyorsan, öyledir :)

Sevgiler...

Buket dedi ki...

ben de çok beğendim yüreğinize sağlık.Hayırlı 2 yaşlara kolaylıklar diliyorum.Ben de bu yazıyı izninizle kopyalayıp masa üstüne bir dosyaya yapıştırmak isterim ara ara okuyup faydalanmak için tabi başkasıyla paylaşmak için değil.kızım 2.5 yaşında bizim maceralarımızı sizi de bekleriz :))

larcencielblog dedi ki...

Buket,

Kitabın kaynağını (adını, yayınevini vs) vererek istediğinizle paylaşabilirsiniz de :)

Umarım hepimiz yararını görürüz!

Sevgiler, Başak

Adsız dedi ki...

Il semble que vous soyez un expert dans ce domaine, vos remarques sont tres interessantes, merci.

- Daniel

larcencielblog dedi ki...

De rien, Daniel :)

Je ne pas un expert, mais j'aime lire beaucoup sur ce sujet.

(Mon français n'est pas tres bien, excusez moi...)